29 Aralık 2011 Perşembe

Bi sohbet bi sohbet :)

Bu aralar pek bi sohbetiz :) Tek tek kucağıma alıyorum, sorular soruyorum, bi cevaplar bi cevaplar :) bayılıyorum dinlemeye :)
bazen kendiliğinden çıkıveriyor yeni bir kelime..sabah Deniz halka halka halka diyordu :) halka oyuncakları var, o da elinde..
sürekli bir taklit etme, sürekli söylemeye çalışma..muhteşem bir çaba var..
birileri onlarla konuşsun, kitap okusun, bişeyler göstersin, bayılıyorlar..
bütün günü çok az oyuncak oynayarak geçirdiğimiz oluyor..konuş konuş konuş..bazen kendi sesimden başım ağrıyor :)

en son çıkanlar:
bibis (bisiklet)
halka
tüü (tül)
hüt (süt)
aslında herşeyi söylüyorlar artık ama aklıma gelmiyor yazarken..ekliycem diyorum eklemeyi unutuyorum..

bu arada geçtiğimiz haftasonu anneanne ve dede geldiler, çok mutlu olduk. En son bayramda Antep'te görüşmüştük anneanne ve dede ile. Özlemişiz. Çocuklar hiç yadırgamadılar bu sefer. Anneanne sabahtan akşama kadar oynadı Doğa ve Deniz'le. Dede Deniz'le yastık savaşı yaptı :), Doğa ve Deniz'e resimler çizdi. Velhasıl kısacık 2 gün hemencik bitiverdi. Şimdi soruyorum dede nereye gitti diye. Cevap: İşe :):):) Bizim evden giden herkes işe gidiyor :):)





23 Aralık 2011 Cuma

Kavgalar ve kelimeler

İşte başladık kavgalara..bugün sabahtan öğlene kadar iki kere kıyamet koptu. Birincisi bir oyuncağı paylaşamamaktan diğeri de bir kitabı paylaşamamaktan. zilyon tane oyuncağımız ve kitabımız var ama illaki o birinin istediğini öteki de isteyecek. Ağlaşmalar çekişmeler..Önce kimin elindeyse diğerine aldırtmıyorum. Onla Deniz oynuyodu diyorum, gel başka oyuncakla oynayalım diyorum. Yerse başka oyuncakla oynuyoruz, yemezse (ki genelde yemiyor artık) o zaman ağlayacaksın Doğa diyorum. Biraz ağlamasına izin veriyorum, anlasın ağlayarak bişey olmayacağını. Sonra hemen başka bişeye ilgisini çekmeye çalışıyorum. Ve susuyor ilgisini çeken bişey olduğu an. Aynı şeyler tam tersi durumda Deniz için de geçerli tabii.

Kelimelere gelince, her gün yeni kelimeler çıkıyor ağızlarından. Yazmışlar kafalara, bir anda çıkarıveriyorlar ortaya :) Dün çıkanlar;

İş (baba işe gittiii den kalmış)
Eş (eşini bul oyunundan)
Öbü (Özgül. annenin adı ne? Öbü :))
Ayde (Ayşe, Doğa'nın en yakın arkadaşı :) parmak kadar bir bebek :))
Ede (Ege abimiz :))
Tardan (kardanadam)
nan (yandııı..her akşam lambaları yaktığımızda yandııı deriz biz :) Deniz de artık naaan diyor :))

22 Aralık 2011 Perşembe

Fotoğraf

Cam güzelleri :) Bayılıyoruz camdan kuşları, uçakları, arabaları seyretmeye. Bazen gelen geçeni, bazen karşı apartmandaki teyzeleri..anlatıyorum da anlatıyorum..altıüstü bir küçük sokak :)


Güzeller güzeli kızım benim..fındığım, fıstığım..
bu aralar siması biraz değişti gene sanki..
Sağ alt köşede utanma pozlarında :)


Benim kıvırcığım, kaymaklım, ballım, boncuğum..
O kıvırlarını yerrrrimmmm..(şimdi gidip yiyorum :))

21 Aralık 2011 Çarşamba

Gene bir ilginç dönemdeyiz :)

Geçenlerde bi yazı yazmıştım Deniz'de değişik değişik davranışlar başladı, bebeklikten çıktı çocuklaşmaya başladı hareketler diye. Aynı durum dünden beri Doğa'da da başladı :) (aslında burda gülsem mi ağlasam mı bilemiyorum). Bir inatlaşmalar, birbirlerinin elinden oyuncakları almalar, diretmeler, ağlamalar, ağlayınca istediğinin olacağını sanmalar, olmayınca gene ağlamalar...falan filan..

Bakalım neler göreceğiz 3 yaşa kadar :) hatta 4..sonrası daha iyiymiş okuduklarıma göre..

20 Aralık 2011 Salı

Kelimeler kelimeler..

Doğa ve Deniz 17 aylık olmak üzereler. Bir kelimeleri var ki ikisinin de, hepsine hepsine bayılıyorum :):) Ama favorim değişik değişik melodilerle çıkan Anne kelimesi tabii ki :)
Doğa Deniz'e göre kelimenin bütününü daha rahat söyleyebiliyor. Deniz'in de söylediği çok kelime var ama ilk heceleri daha çok söylüyor, bütününü söylediği kelimeler daha az. Tabii bunda Doğa'nın ilk heceleri Deniz'den önce söylemeye başlamış olmasının payı var.

Neyse aklıma gelenlerden bazıları...

- Anne
- Baba
- Mama
- Gel
- Gitti
- Paat (düşünce söylenir :))
- Biye (bilezik)
- Epis (elips)
- Ebi (elbise)
- Bes (bez)
- Pa (palyaço)
- Hobo (robot)
- Bobo (Bonbon, Deniz'in köpeğinin adı)
- Pak (kapak)
- Maa (makina, çamaşır makinası ve bulaşık makinası için kullanıyorlar)
- pis
- ip
- hüü (su)
- çil (yeşil)
- yidiz (yıldız)
- el
- göö (göz)
- daa (daire)
- abi
- aatı (artı)

Unutmamak adına aklıma geldikçe ekleyeceğim..İlk kelimeler çok tatlı, çok şirin çünkü :)

Deniz'le sohbetteyiz:

- Buzdolabında ne var oğlum?
- Maamaa

- Bu ne oğlum?
- maa (çamaşır makinası)
- nası dönüyo makina?
- Deniz kafasını döndürür, anne gülmekten ölür :):)

Sokaktaki köpeğin akşam üzeri havlaması üzerine anne hemen atmasyon bir hikaye yazar. Meğerse köpeğin karnı acıkmış ondan havlarmış. Annesi duymuş, çağırmış köpeği, mama vermiş....miş miş miş..
- Dışardaki köpekler nası yapıyodu?
- hov hov hov
- Sonra annesi ne dedi köpeğe?
- Geeel
- Evet, geeel oğlum dedi. Köpek koşa koşa gitti annesinin yanına. Annesi ne verdi köpeğe?
- Maamaa
- Sonra köpek ne dedi? Eline sağlık annecim, teşekkür ederiiim.

vs vs vs.. aslında her gün türlü atmasyon oyunlar oynuyoruz, atmasyon diyaloglar kuruyoruz :) Artık evde dışarıda etrafta ne gördüysek ona göre şekilleniyor günümüz :):) Yoksa nasıl geçecek vakit ? :)

15 Aralık 2011 Perşembe

Bir ilginç dönemdeyiz :)

Oğluşum büyüyor mu ne? Bir ilginç hareketler..şu ilk ergenlik denen şey bu mu? kitaplarda 18-24 aylık arasında olur diyor ve çoğunlukla 18 aydan başlarmış. Gerçi bizimkiler henüz 17 aylık olmak üzereler. Olan şu:
- Anneye düşme
- Türlü kıskançlıklar. Örnek: Doğa'nın altı alınır, Deniz aldırtmaz, mızırdanır. Doğa mama yer, Deniz mızırdanır ben de yiycem diye. Doğa salıncağa biner, Deniz mızırdanır ben de bincem diye.
- "Doğa da yapsın" ısrarları. Ben salıncağa biniyorum Doğa da binsin. Binmezse ağlamalar (ki bindirmiyoruz sırf Deniz istedi diye). Anne Doğa'ya gel der, Deniz zorla Doğa'nın elinden tutup getirir.
- Kendini yere atıp tepinme: Bu henüz bir kere oldu. Dün dişlerimi fırçalarken çocuklara da diş fırçalarını verdim. Taklit etmeye çalışıyorlar her seferinde, baya da bi eğleniyorlar. Fakat diş fırçalamanın sonunda fırçaları vermek istememeye başladılar. Hadi kim fırçaları yerine koyuyor diye soruyorum her seferinde. Güzel güzel koyuyorlardı. Dün Deniz koydu fırçasını, Doğa vermek istemedi. Bunun üzerine tam Doğa fırçasını koyarken Deniz fırçasını geri almak istedi. Ben de "Tamaaaam herkes fırçasını koydu. Annenin fırçası burda, babanın fırçası burda, Doğa'nın fırçası burda, Deniz'in fırçası da burdaaa. Hadi salona oynamaya gidelim." dedim. Doğa salona doğru koşarken Deniz yerde tepinmeye başladı :) Ben de tamam oğlum sen ağla biraz, sonra gel, ben salona gidiyorum dedim. Önce kalktı kapıya yöneldi, ben bakınca geri koşup yattı yere. Arkamı döndüm gittim salona bişey demeden. Sonra Deniz de geldi :) oynamaya başladık, biraz mızmızlandı oyunun başında ama sustu sonra. Umursamadım neticede. Umursamayı da düşünmüyorum. İsterse tepinsin napayım, ağlar gelir. Zaten hep numara, hep numara :) Ama bende o numarayı yiycek göz yok ;)

İlk yerde tepinmemizi yaşadık :):) Bakalım daha neler göreceğiz..

12 Aralık 2011 Pazartesi

Salıncaklarımız :)

Daha önceden çarşaf ve yastıkla kurduğum salıncak paylaşılamayınca ve sırasını bekleyen diğeri inene kadar ağladığından çareyi iki salıncak kurmakta bulduk. Bauhaustan iki tane asmalı salıncak aldık. Böylece çingen salıncağına göre daha güvenli olmuş oldu. Salıncaklar takılana kadar dibinde beklediler. Çengeli takmaya gelen adam salıncağın birini alınca Doğa birazcık sinirlendi :) Amca almıycak salıncağını diye diye zar zor taktırdık salıncakları :) Şimdi keyfile biniyorlar :)



Konuşmalar, gelişmeler

Çocuklarla aramızda geçen dialoglardan bazıları:

Anne: Doğacığım bak bu elips. Elipsten çiçek yapıyorum şimdi.
Doğa: Epis :)
Anne: Neymiş neymiş?
Doğa: Epis :)
Anne güler güler güler :):):)

Anne: Devrim kim?
Deniz: Baaa (baba)
Anne: Nerede Devrim?
Deniz: Muu (bi yandan mutfağı gösterir)
Anne şokta :) ne ara duyup öğrenmiş Devrim'i anlamıyorum..Bu olayın sonrasında kendi ismimi de öğrettim. Annenin adı Özgül babanın adı Devrim. Oğlumun adı Deniz kızımın adı Doğa.

Anne: Ayşe ve Ali'yi ve onların evini göstererek bu oyuncak kimin?
Doğa: Kendini gösterir
Deniz: Doğa'yı gösterir
Anne: Bu Doğa'nın ve Deniz'in oyuncağı
Anne: Köpeği göstererek bu oyuncak kimin?
Doğa: Kendini gösterir
Deniz: Doğa'yı gösterir
Anne: Bu Doğa'nın ve Deniz'in oyuncağı
Anne: Tırı göstererek bu oyuncak kimin?
Doğa: Deniz'i gösterir
Deniz: Kendini gösterir
Anne: Bu Doğa'nın ve Deniz'in oyuncağı
Ben ne kadar ikinizin de desem bi fark ettim ki kendi aralarında sahiplenmişler oyuncakları. Bu sahiplenme şu şekilde oluyor. Diğerini itekleyip de en çok oyuncakla oynayan o oyuncağın sahibi oluyor. Tabii bunda farklı şeylere ilgi duymalarının da etkisi var. Ama beni şaşırttılar doğrusu. Ben farkında olmadan kendileri ayırmışlar oyuncakları.

Anne: Maviyi gösteriri, bu ne renk oğlum.
Deniz: Maaaa
Anne: Moru gösterir bu ne renk oğlum
Deniz: Mooo
Anne: Pembeyi gösterir bu ne renk oğlum
Deniz: Peee
Anne: Kırmızıyı gösterir bu ne renk oğlum
Deniz: Kiii
Anne: Yeşili gösterir bu ne renk oğlum
Deniz: şu an buraya yazamayacağım ama yeşile benzeyen bi ses çıkarır
Anne: Sarıyı gösterir bu ne renk oğlum
Deniz: bi türlü S sesini çıkaramadğından cevap veremez :) ama sarı düdütü göster dersem gösterebilir. Tek derdi S yi çıkaramamak, yoksa sarıyı bilir :)

Anne, baba, Doğa ve Deniz elele tutuşur kutu kutu pense oynar :) bir döner, iki dönerler snra eller bırakılır anne kutu kutu penseyi söylerken Deniz ve Doğa kendi etraflarında dönmeye başlar :) Kendi etraflarında dönmeyi de kendileri keşfetmiş. Bi fark ettik ki dönüyorlar :)

Ve anneye yardımlar..
Anne: Oğlum bana biraz yardım edebilir misin? Gel şu oyuncak sepetini beraber taşıyalım.
Deniz: Koşarak sepetin ucundan tutar, bi güzel odaya taşır annesiyle. Sonra (en bayıldığım kısım bu:)) yorulma sesi çıkarırı. huuuuh şeklinde. Aman ne de çok yormuşum oğlumu :)

Anne: Bana yardım edebilir misiniz, şu çorapları çekmeceye atalım. Deniz koşar toplar toplar, çekmeceye atar atar. Doğa hiiç üstüne alınmaz. e hadi kızım şu çorabı da sen getir derim, bi tane çorap lütfedip getirir :)

Anne: Bana yardım edebilir misiniz, şu oyuncakları sepete koyalım. Hadi kim kırmızı arabayı getirir? Deniz koşar, arabayı alır sepete atar. Doğa hiiiç oralı olmaz :) Deniz bütün oyuncakları toplaaar toplaar, sepete atar. Doğacım şu palyaçoyu da sen getirir misin? Doğacığım lütfeder gidip palyaçoyu getirir :)

Anne: Bana yardım edebilirmisiniz, annenin yatağını toplayalım. Deniz battaniyeyi verir misin? Doğa yastığı odaya götürür müsün? Deniz battaniyeyi alır anneye verir. Doğa yastığı alır odaya götürür. Bazen de itiraz etmez, duymazlıktan gelmez Doğacığım. Tamamen keyfine kalmış bi durum :) Deniz görev adamıdır, çoook yardım eder annesine :) Ama hep biraz yorulur, huuuh efekti vermeden duramaz :)

Bu yardımları isterken gene farkında olmadan iyi bişey yapmışım. Geçenlerde okuduğum bir kitapta yazıyordu çocuklara küçük işler vermek yardım istemek onları çok mutlu edermiş. İşe yaradıklarını hissederlermiş :) Aklınızda bulunsun ;)

8 Aralık 2011 Perşembe

Çılgın bir gün :(

Çok yorucu, uğraştırıcı, stresli ve çılgın bir gün geçirdik bugün. Deniz 3 gecedir 4:00 sularında uyanıp sabaha kadar uyumuyordu. Dayanamadım ve bu gece ben bakayım dedim Şehnaz'a. 4:15te uyandı. Gittim yatağında yanındaki sandalyeye tünedim. 4:33e kadar başında bekledim. Yat oğlum, uyu oğlum, ben yanındayım oğlum, bak herkes uyuyo oğlum falan oğlum filan oğlum. Her zaman uyuyan çocuk uyumadı. Yere aldım, ayakta salladım. Sırtüstü koydum, sağa çevirdim sola çevirdim, baktım hep etrafı seyrediyor. Yüzüstü yatırıp salladım. Biraz mayıştı. Tabii bu mayışmaya gelene kadar bi 20 dk geçti en az. Mayıştı diye yatağına aldım. Yatağına aldıktan bir süre sonra gözleri kapanmaya başladı. Ve uyuması 5:22yi buldu. Gözüm hep saatte anladığınız gibi. üya uyuyorum sandalyede. 5:30da artık daldı herhalde dedim. yatağıma gittim. 5:37de yani uyuduktan 15 dk sonra ağlamaya başladı gene. Gittim yanına, Şehnaz da geldi. Şehnaz'ı görüne çığlık çığlığa ağladı gene. Naz naz naz. Sen çık seni görmesin dedim. Aldım yataktan, pencereden baktırdım, bak oğlum gece hala, herkes uyuyo, baba uyuyo, Şehnaz uyuyo, Doğa uyuyo. Sakinledi ama yatağa girmek istemedi. Salona çıkardım. Bak kimse yok yedim, herkes yatağına yattı, hadi sen de yatağına yat. İkna oldu nihayet. Gittik yatağına. Ben yanındayım dedim, uyuyunca ben de yatağıma gidicem dedim. Bunu derdemez ayağa kalktı, kollarını uzattı. Beni al demek oluyor bu. Aldım. Hadi o zaman annenin yatağında yatalım beraber dedim. Aldım götürdüm ve 6:00 civarında uyuyakaldı. 8:10 civarında da beraber uyandık. Tabii bu anlattıklarım günün kalanına göre güzel kısmı.

Uyandıktan öğlene kadar keyfi iyiydi. Benle yatınca keyifle kalkıyor genelde. Öğleden sonrasından akşama kadar ağla ağla ağla, niye ağladığını anlayamadım bir türlü. Ara ara ağlıyor ara ara oynuyoruz. Gene susuyor gene ağlıyor. Bir garipti. Köpek dişini çıkarmaya çalışıyor, ondan mı dedim, ama bugün çok ağladı. Öğlen uykusunu 3 kere denedik. Uyumadı. Uyumak istemiyor, o zaman da ağlıyor diye bugün uyutmayalım dedim. Bu sefer uykusuzluğun getirdiği huysuzluk eklendi olaya. Bir de hiçbir şey yiyemedi bugün, hep bi kusma isteği dişinden dolayı. Öğlen yemek yemedi, muhallebi verdik. Rendelenmiş meyveyi yemedi, kavanoz meyvesi verdim. Birazcık kek yedi. Onu da bebek kek diye diye yedirdim. Akşam da yemek yemedi. Sadece yoğurt ve tarhana çorbası. Sanırım açlığın getirdiği huysuzluk da eklendi. Bütün gün ağla sus ağla sus şeklinde geçti. Ne yapacağımı bilemedim. Oyunla sakinliyor ama bi süre sonra gene ağlıyor. Ne istiyosan göster oğlum diyorum. Bi yerin mi acıyo diyorum. Dişin acıyo mu diyorum. Bunlara göstererek cevap verebiliyor normalde. Üstelik Calpol de verdim ağrısı mı var acaba diye. (normalde diş ağrısında da çok kullanmıyorum, daha hafif olan jeli kullanıyorum sadece). Gene geçmedi ağlamalar. En son akşam banyo yaptırdım. Sonra yatırdık. Gene yatmak istemiyor. Napıcaz napıcaz derken aklıma şu geldi: acaba battaniyesini mi istiyor ondan mı uyuyamıyor. Yumuşacık bi battaniyesi var (iki tane var o battaniyeden biri Doğa'nın biri Deniz'in). Deniz onu okşaya okşaya uyur. Önceden köpeğini okşaya okşaya uyurdu. Bu aralar favorisi o batttaniye. Biz de öğlen o iki battaniyeyi yıkamıştık. Şehnaz kaloriferin üstüne atmış. Akşam kurumuş getireyim dedi. Getirdi. Aldı battaniyeyi sustu ve uyudu. Ve ben kendime ne kadar kızdım anlatamam :(:(:(:( Öğlen de belki battaniye yok diye uyumadı. uyuyamayınca huzursuzluğu arttı, üstüne yemek de yiyemeyince hepten arttı ve patladı patladı durdu çocuk bütün gün.

Tabii gene de yüzde yüz emin değilim sebepler bunlar mıydı. Ama normalde huzursuz bi çocuk değil. Neticede bütün günümü Deniz'i çözmeye çalışarak ve kafayı yiyerek geçirdim :( Yoruldum. Sabrımın taştığı anlar oldu. En çok buna kızıyorum bir de. Çocuk zaten dertli ve derdini anlatamıyor bir de ben üstüne gidiyorum. Siz siz olun, çocuğunuzun bağlandığı bir nesneyi yıkayacakken yüz kere düşünün. Bundan sonra ben de ikisini bir atmıycam yıkamaya. Ya da belki bi tane daha yedek alıcam.

Şimdi otur ağla Özgül :(:(:(:( Sabrının taştığı anları düşün, bin kere pişman ol, bi daha da yapma........

Not: Dün yazdığım yazıyı bi daha okuyunca, gören de çocuğu hırpaladım sanır dedim. Düzeltme yapayım, pişman olduğum şey oğluşuma sesimi yükseltmem :( "ne istiyosun oğluuum?" ve "niye ağlıyosun oğluuum?" şeklindeki 2-3 ses yükseltmesi. Yaptığımın ne kadar saçma olduğu zaten ortada :( çocuk kendini ifade edebilse zaten ağlamaz söyler ve çaresine bakarız. Ama çok çaresizler şu anda :( bi konuşmaya başlasalar belki daha kolay olacak bazı şeyleri çözmek...

Gene bir yoğurt denemesi

Bu işin sonu nereye varacak merak ediyorum doğrusu :) Deneyimli anneler size soruyorum, ne kadar sürer bu durum :) ?



Aile olmak...

Haftabaşında çocuklara diş fırçası almıştım webden. Bugün geldi kargo ile. Bi fırçalama denemesi yaptık. Doğal olarak fırça garip geldi. Fırçanın ucundan çok sapını soktular ağızlarına. Kaldı ki bugüne kadar hep yanlarında diş fırçalıyorum birazcık olsun aşina olsunlar olaya diye :) Ama gene de saplarıyla başladık bu işe :):) Herhalde bir ara fırçanın başına geçeriz :)

Fırçalama işi bittikten sonra, hadi şimdi fırçalarımızı yerine koyalım dedim. Bizim banyodaki diş fırçalarımızın olduğu fırçalığa tabii ki. İkisi de koydular fırçalarını. Bir garip geldi ki bana..4 fırça..2 büyük, 2 minicik :) Çok güzel oldular yanyana :) Aile olmak bu dedim...Saçma gelecek belki ama ben çok mutlu oldum :)

6 Aralık 2011 Salı

Denemeler

Kendi başlarına yeme denemelerine devam ediyoruz. Bugün gene yoğurt öğününde tabakları önlerine koyduk, kaşıkları verdik ellerine. Deniz çok çabalı maşallah. Doğa hiç istemedi kendi başına yemek. Bi sen bi ben, hadi bana mama ver, hadi bebeğe mama ver şeklinde kaşığı tutmasını zar zor sağladım. O da sadece iki kere. Zamanı mı değil yoksa zamanı geçtiğinden artık kendi yemek istemiyor mu? Ya da zamanla değişir mi? Görücez yaşayarak. Umarım geç kalmamışımdır.

Doğa biraz rahat bir çocuk. Öyle ay şunu yapayım bunu yapayım dertleri yok pek. Bişey getir dersin getirmez :), şunu toplayalım dersin toplamaz :). Çok görev adamı değil yani. Canı isterse yapar istemezse yapmaz. (artık kime çektiyse :) ?). O yüzden biraz uğraştıracak bizi hep :) Bişey de diyemiyorum, benden çok şey almış kendine. Hep annem ve kendim aklıma geliyor :)

Deniz tam bir görev adamı. Acayip de düzenli, bi değişik çocuk :) İstekli, hevesli, herşeye karşı. Ne yap desen yapar :) Doğa'ya söylersin Deniz koşup yapar, o derece yani :) Ateşşşşş gibi benim oğlum :) İnşallah Doğa'yı da o noktaya getirebilirim ama Doğacığım birazcık da asi :)

İkisi de güzel :) İki farklı çocuğu aynı zamanda tanımaya çalışmak ilginç bir deneyim :)

Yoğurt yerken çektiğim fotoğraflardan birkaçı..Birileri pek sıkılmış :), birileri de çok eğleniyor :)




Resim Tahtalarımız

Daha önceki bir yazıda bahsettiğim resim tahtalarımız..


5 Aralık 2011 Pazartesi

Kaşıkla yemek yeme çabaları

Geç mi kaldım geç mi kaldım diye kendimi yiyordum bikaç haftadır. Ellerine hep bişeyler veriyoruz, ekmek, salatalık, domates, peynir, muz vs gibi şeyler. Ama kaşıkla tabağı önlerine koymamıştım hiç. İki çocuğun yemek faslı zaten olaylı ve uzun bir iş. Ellerine versen bi türlü vermesen bi türlü. Tek çocukla uğraşmak her zaman daha kolay. Ama artık zamanı geldi sanırım.

Haftasonu biraz webde de dolandım. Zamanında çocuklarının eline kaşık vermeyip sonradan çok pişman olan annelerin yazılarını okudum. Panik oldum hemencik :) Eneeem dedim nolursa olsun vericem artık şu kaşığı.

Bugün yoğurtta deneme yaptım ilk. Valla Deniz sol eliyle de sağ eliyle de bi güzel tuttu kaşığını, daldırdı daldırdı yedi :) çok da döküp saçmadı, yere bi damla yoğurt dökülmedi öyle diyim. Tabii masası ve önlüğüne bulaştı, o kadarı da olur. Ama fırlatmadı, adam gibi yemeye çalıştı. Bi kaşık da ben aldım elime. Biraz ben verdim biraz kendi yedi :) Ağzına denk getirdi yani :)

Doğacığım ilk 3-5 kaşığı kendi yedi, sonra sıkıldı. Belki de yiyesi yoktu bilmiyorum. Biraz parmaklarını içine soktu. Sonra yala parmaklarını dedim yaladı azıcık :) Kaşığını sağ elle tuttu hep, o da ağzına denk getirdi. Yani denemeler başarılı. Ama bi süre sonra istemedi yemek. Biraz bekledim çünkü her yerde müdahele etmeyin ne yaparsa yapsın ister oynasın ister döksün saçsın diyordu. Yeteri kadar bekledikten ve Doğa oynamaktan da sıkıldıktan sonra kalanı da ben Doğa'yı oynata oynata yedirdim bi şekilde.

Velhasıl, başarılı bir ilk deneme oldu. Mama sandalyeleri ve önlükler dışında bi dökme saçma da olmadı. Bu bikaç hafta hep bir öğünü deneticem. Bakalım nasıl sonuçlanacak..Ümitliyim :):)

Kameraya çektim ama buraya koyamıyorum, dosya çok büyük..

A B C

Bu yeni nesil çocuklar bir acayipler. Doğa ve Deniz A ve B yi öğrendiler. Sevinsem mi üzülsem mi bilemedim. Aslında illa ki öğrensinler diye yaptığım bişey yok. Oyuncak masalarının üzerinde vardı, ben de bikaç kere gösterdim, öğrenebilirler mi diye merak ediyordum açıkçası. Çok küçükler çünkü. Her yerdeki A ve B leri gösteriyorlar artık. Dün giydiğim kazağın üzerindeki yazıdaki bütün A ları bulup gösterdi Deniz. Yandık dedim, bu gidişle 3 yaşında okumayı sökersiniz siz :)

Sanırım harfleri çok da göstermemek lazım. 5 yaşında okuma yazma toplama çıkarma öğrenmiş ve 6 yaşında doğrudan ikinci sınıfa başlamış bir insan olarak hayatta herşeyi erken yaptım. Girdiğim her ortamda, iş hayatı da dahil hep en küçük ben oldum. Dezavantajı yok bunun hatta avantajlı da bazı açılardan, ama gerek de yok. Herşey zamanında daha güzel :)

Annem derdi ki önüme getirip kitabı oku derdin, bi süre sonra öğretmek zorunda kaldım. Aynı şeyi şimdi benim bıdıklarım yapıyor. Kitabı alıp koyuyorlar önüme. Bu ilgi böyle devam ederse yandık diyorum :) Hadi şimdi dümdüz okumuyoruz, resimleri anlatıyoruz, ileride masalları okumaya başladık mı görücez ne olacağını..

Bu arada resim tahtası aldım ikisine de birer tane. Şu mıknatıslı olanlardan. Şiddetle tavsiye ederim. Ellerinden düşmüyor :) düdüt çiziyorlar, meev çiziyorlar, havhav çiziyorlar vs :) öyle diyorlar ne çizdiniz deyince :) benzemiyor tabii ki şimdilik ne havhava ne meeva ne düdüte :) bir ara foto çekip koyucam bloga da.

3 Aralık 2011 Cumartesi

Kuzey Ali, Defne ve Mert geldiler :)

Çook uzun zamandır görüşmek istiyorduk, nihayet geçtiğimiz Perşembe görüşebildik. Mine Teyze, Nariye yenge, Kuzey Ali, Ebru Teyze, Defne ve Mert bize geldiler. İlk saatler kimse kimseye dokunamadı tabii :) Herkesin çocuğu var, herkes anlayışlı, herkes çekine çekine yaklaşıyor :) Sonraları herkes birbirine ısındı neyse ki. Mineler erken kalkmak zorunda kaldılar, onlar gidene kadar aklıma gelmedi fotoğraf çekmek. Keşke beşini birlikte çekebilseydim.

Kuzey Ali çook tatlı olmuş. Herkese gülücükler atıyor. Maşallah, hiç yabancılaması yok, huysuzluğu yok, ağlaması çok az. Maşallah maşallah diyeyim tekrar. Çok sevimli ve cana yakın bi çocuk. İnşallah böyle devam eder. Giderken bizde kaşıklarını, önlüklerini ve diş kaşıyıcılarını bırakmışlar. Doğa ve Deniz'e soruyorum bu kaşık kimin diye. Cevap: Kuuu :):) Kuzey'inmiş :):):)

Defne ve Mert de çook tatlılar maşallah. İki maviş boncuk :) Nazarlar değmesin. Bir güzel yemek yiyorlar, valla şaştım kaldım. Bizimkilerin iştahı çok yok, keşke azcık iştahları olsaydı. Doğa ve Deniz, Defne ve Mert'i de çok sevdiler. Hala konuşuyoruz Defne ve Mert geldiler bize diye :)

Bu arada benim cadı kızım mama sandalyesini kimseciklere vermedi. Oğluşum da vermek istemedi ama mızırdanıp sonra verdi. Kızım oturtmadı resmen. Hatta Defne oturmuştu, kaldırıp Deniz'in sandalyesine koyduk. Birazcık ayıp ettik. Ama bu dönemlerde sahiplenme duygusunun gelişmesi gerekiyormuş. Bi yandan paylaşmayı teşvik ederken, bazı şeyleri bu Doğa'nın bu Deniz'in diye ayırmam iyi olmuş. Farkında olmadan sahiplenmeyi de öğrenmişler. Doğa mama sandalyesini, tabağını, önlüğünü, havlusunu, yastığını, sandalyesini, defterini Deniz'e bile vermez. O biçim :) Deniz de aynı şekilde, ama oğluşum biraz daha ılımlı gene de.

Bu arada şu an birlikte oynama yok. Birazcık daha büyüdüklerinde bir araya getirsek süper olacak :):) Aslında daha sık görüşebilsek çok güzel olurdu.

Bu fotoğrafı çekerken Defne uyuyordu..


Çocuklar kendi aleminde biz fotoğraf peşinde :)


Bizim lokumlar :) Kader ortakları :)


Defne'yi bi türlü gözleri açık yakalayamadım :( Bütün fotoğraflarda gözler kapalı çıkmış. Oysa ki maviş maviş gözleri var Defneciğin :)

Bu haftanın bombası :)

Bu haftanın en büyük gelişmesi, artık Kim ve Kimin sorularının cevabını veriyor olmaları :) Artık iki sorunun da cevabı beee (yani ben/benim) olmaktan çıktı. sorunun cevabı kim ile alakalı ise o kişi gösteriliyor artık. Tabii yapmamaları gereken bişey olduğunda sessiz kalabiliyorlar ya da birbirlerini gösterebiliyorlar artık :)

Bu arada akşamları yataklarında uyumaları da devam ediyor. Yatırıyoruz, ninniyi açıyoruz, ortadaki sandalyede oturuyoruz. Deniz genelde çabuk uyuyor. Doğa biraz debeleniyor yatakta. Gülmekten ölüyorum hareketlerine :) bir süre sonra debelenmekten yorulup uyuyakalıyor. (Maşallah maşallah maşallah!)

29 Kasım 2011 Salı

Aktivite Mevzuusu

Çevremdekiler soruyor aktivite yapıyor musun diye. Aktivite nedir yahu? Modern annelerin çocuklarıyla vakit geçirmeye ve kendilerini tatmin etmeye verdikleri isim bana göre. Ben ilgi, sevgi, paylaşım diyorum, aktivite demiyorum. Sevmiyorum aktivite lafını.

İllaki öyle söylemem gerekiyorsa "Evet bütün gün aktivite yapıyoruz." Bütün günü çocuklarla doyasıya geçiriyorum. Sürekli konuşuyorum, sürekli oynuyorum, sürekli yenilik peşindeyim. Bugün ne gösterebilirim, ne öğretebilirim, nasıl ilgilerini çekebilirim, ne katabilirim onlara diye düşünüyorum. Dışarı çıksam da hep onlarlayım. İki mağaza gezemiyorum, onlar varken içimden gelmiyor. Geçen Palladiumdaydık. Doğduklarından beri en sık gittiğimiz yerlerden biri, eve yakın olduğundan. Benettonun önünden geçiyoruz, camında renk renk kar taneleri var. Deniz ve Doğa yürüyor. Aaa bakın şurdaki çiçeklere diyorum. Sonra eğiliyorum camın önüne. Sarı çiçek nerede diyorum. Deniz hepsini gösteriyor tek tek. Doğa bi kar tanesi gösteriyor pembee diye bağırıyorum. Başka bi tane gösteriyor maviiii diye bağırıyorum. Ve dünya umurumda değil. Etraftakilerden durup seyreden oluyor :) Banane. Ben Doğa ve Deniz'le oynuyorum. Orada sadece bir cam ve çiçekler var ama biz eğleniyoruz işte bunla bile. Bu da modern annelerin resim aktivitesinden daha kıymetli geliyor bana. Ha biz resim çizmiyor muyuz? biz de resim çiziyoruz. Boya kalemlerimiz var, kalın uçlu ispirtolarımız var, parmak boyalarımız var. Çoğunlukla kalemi tercih ediyorum şu anda, diğerlerine daha hazır değiller. Kitap okuyoruz. Bol bol, en bolundan hem de :). 6 aylıkken aldığım kitaplarda bile hala bakacak gösterecek bişeyler buluyoruz. Müzik açıp dans ediyoruz. Top oynuyoruz. Bebek oynuyoruz. Araba oynuyoruz. Çoraplarla oynuyoruz. Şapka çekmecesini açıp karıştırıyoruz. Her yeri karıştırıyoruz. Bunları yaparken ben hep onlarlayım ve atıyorum çorabın üstündeki bişeyi gösteriyorum. Ya da baskeeet yapıyoruz. O an aklıma ne gelirse artık :) Yani çocuklar ne istiyorsa ona göre şekilleniyor günümüz. Masalarının başına kendileri gidip kalem istiyorlar, o zaman resim çiziyoruz beraber. Saklambaç oynamak istiyorlar, elimi tutup perdenin arkasına gidiyorlar, anlıyorum saklambaç oynamak istediklerini, onu oynuyoruz. Biraz onlar saklanıyor biraz ben saklanıyorum. Yakalamacılık oynuyoruz. Parka gidemediğimizden salıncak kurdum odalarına, salıncakta sallanıyoruz. Camdan gelen geçene bakıyoruz, onun şapkası bunun çantası, çocuklar top oynuyo, koşuyo, derse giriyo, köpek havlıyo nasıl havlıyo. Sürekli konuşma, konuşturma, anlatma, gösterme. Sonuç: Her halttan haberleri var, herşeyi biliyorlar, herşeyi derken ciddi olarak herşeyi. Ve bunları öğrenirken son derece eğleniyorlar, en güzeli de bu..

Söylemek istediğim şu: daha 1.5 yaşına yeni gelecek olan iki tane çocuğum var ve şu an onlara verebileceğim en iyi şey birlikte güzel ve kaliteli zaman geçirebilmek. Gerisini onlar hallediyor zaten. Yoksa o aktiviteymiş bu aktiviteymiş bana manasız geliyor açıkçası. Zaten o aktivitelerin hepsini 2-3 yaşlarına geldiklerinde kreşlerde booool bol yapacaklar.

Neyse geçiyorum bu mevzuuyu :) Gelişmelere gelince;

 Denizciğim artık şekilleri tanıyıp kendisi bulup atabiliyor uygun yere. İsimlerini bildikleri şekiller: kare, dikdörtgen, üçgen, hilal, daire, yıldız, kalp, altıgen. Doğacığım henüz kendisi tanıyamıyor, ona ben gösteriyorum öyle atıyor uygun yere. Fakat hepsini kitaptan gösterebiliyor. (Gündüz böyle yazdım, sonra akşam üzeri Doğa ile oynarken fark ettim ki Doğa da şekilleri tanımaya başlamış, kendisi bulup atabiliyor uygun yere :))

Deniz geçen hafta düdük çalmaya başladı. Düdük paylaşılamayınca haftasonu pazardan bi düdük daha aldım :)

İkisi de geri çekmeli arabaları çekip bırakıyor. Mekanizma anlaşıldı :)

Konuşma çabalarına devam. Her türlü sesi çıkarmaya çalışıyorlar. Oynarken sürekli tekrarlıyoruz birlikte. Doğa'dan çok güzel kelimeler çıkıyor. Oğluşumdan ilk heceler çıkıyor genelde :) o da bi süre sonra başlar.

En önemlisi, bir haftadır akşamları kendi yataklarında uyumaya başladılar. Hep yerde uyutup yataklarına alıyorduk. Bir akşam Deniz yatağını gösterdi, ben de yatağında mı uyumak istiyo acaba diye yatağına aldım. Sonra sürekli ayağa kalktı, ben yat oğlum koy kafanı yastığa oğlum dedim. Bu böyle 10 dk sürdü. Herhalde uyumayacak dedim. Tekrar yere aldım, yattım yanına. Sonra gene yatağını gösterdi. Geri yatağına aldım. Bu sefer Devo oturdu başına. Yat oğlum şöyle oğlum böyle oğlum. Bi süre sonra yattı ve uyudu. İkinci akşam Doğa'yı da yatağına aldık. O da kendi yatağında uyumaya başladı. O gün bugündür akşamları yataklarında uyuyorlar. Şehnaz ya da ben ortalarına oturuyoruz. Uyuyunca odadan çıkıyoruz. İnşallah böyle devam eder.

Deniz'in diş çıkartma dertleri devam ediyor. 2 yaşa kadar sürecek sanırım hepsini çıkarması. En son iki tane kök diş çıkardı aslan parçası :)

Bu aralar oyuncaklardan çok hareketli oyunları seviyorlar. Saklambaç gibi, yakalamacılık gibi. Bol bol koşuyoruz evin içinde. Enerji maksimum :) Ben çok yoruluyorum o ayrı :) Şehnaz da tabii..

Aklıma gelenler bu kadar. Buyrunuz size Deniz ve Doğa resim yaparken...sol alt köşedeki fotoğrafa dikkat :) Deniz elinin şeklini çiziyor :):)

İstanbul Akvaryum'daydık

Geçtiğimiz haftasonu Pazar günü sabah erkenden düştük yollara. Atatürk Havalimanı'nın yakınında olan (yani bizim için çoook uzakta olan) İstanbul Akvaryum'a gittik. Giriş kişibaşı 23 TL ödedik. Pahalı ama görmeye değer. Tabii biz çocuklara balıkları göstermekten kendimiz pek bişey okuyamadık. Çocuksuz gidilse daha uzun vakit geçirilebilir, şöyle sindire sindire :)
Sabah gitmekle iyi etmişiz, sonrasında kalabalıklaşmaya başladı. Biz çocuklarla rahat rahat gezdik erken gidince. İlk başta şaşırdılar nereye geldik diye, ortam karanlık biraz :) Alışınca o balık senin bu balık benim :) Epey bi seyrettiler balıkları. Deniz fotoğraf çekerken bile bakmadı makinaya, gözü hep akvaryumlardaydı. Bir noktadan sonra uykuları geldi. Deniz uyudu biraz, Doğa uyuyamadı, biraz mızırdandı. Öğle uykularının saati kaçtı yani :( Eve gelince uyudu ikisi de. Velhasıl sorunsuz bir gün geçirdik :) Çocuklara da değişiklik oldu, iyi oldu :)

Gittiğimizden beri soruyorum balıklar nasıl yüzüyodu? :) Ellerimle gösterip "Böööyle böööyle yüzüyooo :)" diyorum. Deniz ve Doğa da gösteriyor şimdi :)


21 Kasım 2011 Pazartesi

Bildiğimiz sorular

İlk başta "Nerede" yi öğrendiler. Şimdilerde buna pek çok soru kelimesi eklendi. Kelime dağarcıkları da kitaplar, sürekli konuşma, sürekli oynama, sürekli bişeyler gösterme sayesinde çok fazla gelişti. İşte bildiğimiz soru kelimelerine örnekler :)

Hangi:
Hangi bebek üzgün?
Hangi bebek mama yiyo?
Hangi bebek gülüyo?
Hangi çizme kirli?
Doğa ve Deniz kitaptan parmakla gösterir.

Hangisi:
Hangisi oley yapmış? Hangisi alkış yapıyo?
Hangisi sarı? Hangisi pembe?
Hangisi temiz?
Hangisi toka takmış?
Hangisinin çantası var?
Hangisi Deniz'in yatağı?
Hangisi Doğa'nın sandalyesi?
Doğa ve Deniz kitaptan parmakla gösterir.

Kim:
Bu sorunun cevabı nedense hep beee :) ben yani. Herşeyi kendileri yapıyor nedense :)
Bu arabayı kim aldı sana? Beee :)
Kim pırt yaptı? Beee :) (doğru cevap!)
Bu suyu kim döktü? Beee :) (suç üstlenilir, asla inkar yok :))
Kim mama yemek ister? Beee :)
Kim banyo yapmak ister? Beee :) (Anne: banyo yapmak isteyen havlusunu alsıııııın, banyoya götürsün)

Kimin:
Bu sorunun da cevabı hep beee. benim yani.
Bu önlük kimin? Beee :)
Bu telefon kimin? Beee :) (çoook uzun bir süre senin telefonun olmayacak boşuna heveslenme!)
Bu kitap kimin? Beee :)

Nasıl:
Bebek nasıl gülüyo? Ha ha ha :)
Bebek nasıl ağlıyo? Hüüüü :)
Bebek Koala nasıl atlamış suya? Paaat :)
Nasıl Alo yapıyosunuz? Eller kulağa gider :)
Anne öksürür, nasıl yaptı anne? öhö öhö :)
İnek nasıl ötüyo? Mööö
Doğa parkta nasıl oynadı kumlarla? Eller havaya :) (Doğa parkta kumları saçına başına atar çünkü :))

Ne yapıyo:
Alkış yapan bebek gösterilir, Bu bebek napıyo? Doğa ve Deniz alkış yapar.
Ağlayan bebek gösterilir. Bu bebek napıyo? Hüüüü
Köpek nasıl yapıyo? Hav hav hav
Kedi nasıl yapıyo? meeev
Tren nasıl gidiyo? çu çu çu

Ne:
Dikdörtgen gösterilir, Bu ne Doğa? dötdötden :)
Balon gösterilir, Bu ne Deniz? baaaa :)

Ne Renk:
Pembe gösterilir, bu ne renk? Peeee
Mavi gösterilir bu ne renk? Maaa
Mor gösterilir, bu ne renk? mooo
şu an sadece bunları söyleyebiliyorlar, ama nerede diye sorsam Deniz bütün renkleri bilmekle beraber doğacığım ısrarla renkleri öğrenmiyor :) İnanır mısınız kitapta renkler sayfasına bakmak bile istemiyor. Babaannesi haftasonu palyaço oyuncağımızla gösterdi renkleri ama gene yok gene yok :) Üstüne mi düştüm diyorum, düşmedim, belki de Deniz bilirken o bilemediğinden mi oldu, bilmiyorum. Neyse zamanla öğrenir napalım :)

Nerede:
Her türlü nerede sorusuna karşılık her çeşit nesne parmakla gösterilir :)
Çekmeceli dolabımız nerede?
Gardrop nerede?
Mavi araba nerede?
Annenin kitabı nerede?
Lambalar nerede?

Başka:
Lamba nerede oğlum? Deniz parmakla gösterir. Başkaa? diğer lambayı gösterir. Başkaa? Diğer lambayı da gösterir.

14 Kasım 2011 Pazartesi

Akıllı bıdık Deniz :)

Lemisciğimin Doğa ve Deniz'e getirdiği oyuncak bir ev var. O evin 4 üyesi var. Biz onlara anne, baba, Ali ve Ayşe diyoruz. Bi eğleniyoruz bi eğleniyoruz o evle oynarken :) Bugün evin içindeki tuvaleti gösterdim Deniz'e. Dedim ki burası tuvalet, Ali buraya çişini yapıyo, kakasını yapıyo, sonra lavaboya gidiyo. Lavabo da var evin içinde. Lavaboda ellerini yıkıyo. 2-3 kere anlattım. Deniz napsa beğenirsiniz? Sehpanın üzerinde duran bez kutumuzu gösterdi :) Deniz beze yapıyomuş çişini :) Nasıl bi çıkarımdır bu :):) Ali tuvalete yaparmış, Deniz beze :) Yaş: 15 aylık. Anlama, düşünme ve anlatma :):)

Çoook fena bunlar çook..

Kurban Bayramı ve ilk uçak seyahati

Kurban Bayramı'nda Antep'teydik, ablamda :) Ne zamandır gitmek istiyorduk ama çocukların çok küçük olması yüzünden uçak seyahatine bi türlü cesaret edememiştik. Gidişte annem, ben, babam, Deniz ve Doğa gittik. Devo ve Orkun akşam iş çıkışında geldiler. İlk uçak seyahatini babasız yaptık yani. Dolayısyla bütün yük benim omuzlarımdaydı. Bi de annemin tabii ki :) Uçakta en öndeydik, business classtan almıştık biletleri. İyiki de öyle yapmışız. Lakin iki çocukla ekonomi sınıfı çok vahim olabilirdi bizim için. Herkesle birlikte sıraya girdik. Herkesle birlikte bindik ve tabii o durumda bizimkiler o kalabalıktan ve yığınla yabancıdan korktular. Uçağa biner binmez çılgıncasına ağlamalar oldu :( Annemde bile durmadılar. İkisi de bana yapıştı. Panik olmadım, panik olsam olay çığırından çıkardı. İkisini de kucağıma oturttum, açtım THYnin dergisini. Aa orda top var burda abla var, ablanın şapkası şöyle bilmemnesi böyle derken sustu ikisi de. Yani dergiyle sustular :) Yolculuk boyu rahattık. İkisi de sakindi gayet. Binerken tek dert yığınla insanın üstlerine üstlerine gelmesiydi. Biri annemin biri benim kucağımda gittik. Gaziantep havaalanına indiğimizde ablam bizi bekliyordu. Arabaya bindik ve binerbinmez Doğa da Deniz de uykuya daldılar. Yani başlangıcı maceralı ama sonrası gayet iyi bir yolculuk geçirdik :) İniş ve kalkışta bi problem yaşamadık. Denizciğimin midesi hassas diye binmeden bir saat önce bir ilaç vermiştim, mide problemi de olmadı.

Ablamda çoook güzel bi 4 gün geçirdik :) Ailece biraradaydık. Tahir'in annesi ve kardeşi de bizle beraberdi. Baya kalabalıktık yani :) Şehnaz yanımızda yoktu ve ona rağmen aşırı yorulmadım. Çocuklar da maşallah bi güzel uyudular, bi güzel yediler. Havası mı yaradı nedir bilmiyorum. Ama eve döndükten sonra gündüz uykusuna itirazlar, yemeklere itirazlar başladı.

Bayramın ilk gününde kavaklığa gittik. Ağaçlar sararmış, her yer sarı yapraklarla dolu. Çok güzeldi bu mevsimde. Hava biraz serindi çocuklar üşüyecek diye korktum baya. 1 saate yakın dışardaydık. Ordan Devo'nun Şaziye halasına ziyarete gittik. Biraz oturduk. Deniz bir süre sonra açıldı, salonu dolaştı. Doğa hep dizimin dibinde durdu. Kimseye de yanaşmadı. Yapışık kaldık gene :)

Bayramın ikinci gününde Devo'nun Hayriye halasını ve Devo'nun babasının dayısını ziyaret ettik. Sonrasında ablamdaydık hep. Bayramın üçüncü günü de evdeydik. Akşamında Bayazhan diye bir restorana gittik. Mekan çok şık olmakla birlikte, bayram yüzünden miydi bilmiyorum servis çok yavaştı. İlk defa çocukları o saatte dışarı çıkardım. Doğa restorana girince uyuyakaldı. Deniz yemek boyunca mızırdandı, dans ettim oğluşumla, pişpişledim, yok :) uyumak bilmedi. Yemeğin sonunda uyuyakaldı. Ben pek bişey yiyemedim :) ama olsun, hep birlikte bi yere gitmiş olduk. Zaten alıştım artık yememelere uyumamalara, dert etmiyorum. Tek derdim çocukların orda bişey yiyemeden uyuması oldu :( Deniz gene yoğurt ve ekmek yedi en azından. Doğa aç aç uyudu :( Sonrasında kızdım kendime çok. İlk defa kendi keyfimiz için çocukların düzenini bozduk, onda da içim rahat etmedi açıkçası.

Ertesi gün İstanbul'a döndük. Uçağımız öğleden sonra iki buçuktaydı. Devo, ben, Orkun ve çocuklar beraber döndük. Gene business classtaydık ama bu sefer akıllılık edip uçağa en son bindik. Böylece çocuklar o çılgınlığı bi daha yaşamadı. Yol boyu oynadık kitaplarımıza baktık, uçağın dergisine baktık gene. Devo yemekler geldiğinde baya düşünceliydi :) ne düşünüyosun dedim. Biz ne yapıyoruz diye düşünüyorum dedi. Orda koptum ben :) sen gene bişey görmedin, şu an gayet sakinler dedim :)

Dönüşte Doğa çok sakindi maşallah. Deniz de sakindi fakat son 15-20 dk durup durup ağladı. Öndeki adamı gösterip durdu. Korktu mu yoksa midesi mi rahatsızlandı anlayamadım. Ertesi gün kustu baya bi. Belki de rahatsızlandı. Dönüşte ilacı zamanında veremedim, yarım saat önceden verebildim. Belki de ondan oldu bilmiyorum. Neyse çocuk işte, ağlaması da rahatsız olması da normal.

Velhasıl çok da kötü bişey yaşamadık benim gözümde. Ağlamaları da normaldi. Beklediğim gibiydi açıkçası. Devo biraz tırstı ama tırsacak da bi durum yoktu :) Herşeyden korksak hiçbi yere gidemeyiz.

Çocukların macerasından başka; bu bayram bizim için özeldi. Önemliydi. Orkuncuğumun askere gidecek olması ve hepimizin birarada olması açısından. Valla kimse alınmasın ama hiiiiiiiiiiiiiiç mi hiç istemiyorum gitmesini. İçim rahat değil... ve düşünmek istemiyorum. Düşününce üzülüyorum çok. Orkun bizim en küçüğümüz, kıymetlimiz, canımız. İnşallah sağsalim gidip dönecek ve biz hayatımıza kaldığımız yerden devam edeceğiz. Ne diyim, Allah bu ülkede söz sahibi olanlara akıl fikir versin. Nasıl bir ülkede yaşadığımız belli. Bu olayların nereden geldiği kimlerin bu olaylardan ekmek yediği belli. Yıllardır hiçbir şey değişmedi ve değişecek gibi de durmuyor. Düşünüyorum Deniz büyüse ve askerlik zamanı gelse naparım. Yollamak istemeyeceğimden eminim. Yollamamak için her yolu deneyeceğimden de eminim. Çünkü BİZ bunu hak etmiyoruz. Daha fazla da bişey yazmayayım, nolurnolmaz, başıma bi iş gelir değil mi? Bu demokratik(!) ülkede kimlerin başına neleeeeeer neler geldi.......Sinirim geçmez....Eden bulsun inşallah.

Veeee bayram fotoğrafları...







3 Kasım 2011 Perşembe

15 aylığız :) hatta daha bile fazla :)

Doğa ve Deniz : Yaşasınnn! Oleeeyy! 15 aylık olduk :) Annem 18 aylık olmamızı ve uykularımızın biraz daha düzene girmesini iple çekiyor. Bi türlü yaranamıyoruz anneme, hayret bişey yaa..

Doğa: Annem bana pazardan düdük almış. Şöyle bi evirdim çevirdim, bu ne ki dedim. Annem dedi ki üfff yap. Bi üfledim, düüüt :) Ben çok sevdim, annem de gülmekten öldü :) Akşama da babama şov yaptım, ilk öttürüşümde babam koptu gitti. Çok mu komiğim ?

Deniz: Anneannem bana ahşap tokmak ve çivilerden almıştı. Önceleri denk getiremiyodum. Şimdi hepsini çakabiliyorum. Annem diyo ki el göz koordinasyonum süpermiş :) o ne demek yaa? ben sadece süper olduğumu anladım :) Bi de annem diyo ki aslan oğlum çak bi tane şu çiviye, bi çakıyorum bi çakıyorum. Allam adam oluyorum ben :)

Doğa: Annem bize ahşap yap boz almıştı. Eviriyodum çeviriyodum bi türlü o keçinin kafasını kafanın olduğu yere denk getiremiyodum. Artık bütün hayvanları bi güzel yerleştiriyorum. Yapıyorum bozuyorum yapıyorum bozuyorum. Süper bişey :)

Deniz: Hiç yerimde duramıyorum. Hep koşuyorum. Her gün kafamı bi yerlere çarpıyorum. Ağlıyorum. Anneme öptürüyorum. Anında acısı geçiyo. Sihir gibi bişey :) (yoksa naz mı desek?)

Doğa ve Deniz: Artık kıyafetlerimizi biliyoruz. Bazen annemin seçtiğini giyiyoruz. Bazen kendimiz seçiyoruz. İllaki seçtiğimizi giymek istiyoruz.

Doğa ve Deniz: Her türlü cümleyi anlayabiliyoruz :) Annem diyo ki oyuncak sepetinin oraya git. Arkasına bak. Orda pembe düdüt var. Minnie'nin düdütü. Onu getir. Gidiyoruz bulup getiriyoruz. Sonra annem bize diyo ki odanıza gidin, yatağınızın yanında su kaplarınız var, onları alın getirin. Koşuyoruz, alıp geliyoruz. Sonra annem bize diyo ki Ali ve Ayşe'yi evine götürün, yataklarına yatırın. Hemen götürüp yatırıyoruz. Sonra diyo ki Ali ve Ayşe uyandılar, hadi şimdi dans etsinler. Müziği açıyoruz dans ettiriyoruz. Annem bize akıllı bıdıklarım diyor :) Herşeyi anlıyoruz, Allam muhteşem bi olay :) Adım adım insan oluyoruz :) Yaşasssınnn :):)

Doğa ve Deniz: Banyo yapmadan önce annem hadi herkes havlusunu alsııın, banyodaki kitapların üzerine koysuuun diyor. Tutuşturuyor elimize havlularımızı. Neymiş efendim sorumluluk alalımmış. Anne biz çok küçüğüüüüz...küçüğüz ama kapıyoruz havlularımızı koşuyoruuuuz ve kitapların üstüne koyuyoruz. Sonra cup banyoya :)

Anne: Her geçen gün daha çok büyüyorlar, kendilerine daha çok şey katıyorlar, gelişmelerine ben bile şaşırıyorum. Eller gelişiyor, hareketler gelişiyor, tepkiler gelişiyor, kafalar uçtu gitti zaten :) Söylediğim her türlü şeyi anlamaları beni en çok şaşırtan şey. Bişeyin içini dışını altını üstünü bile biliyorlar. Evdeki herşeyi ama herşeyi biliyorlar. Algıları çok çok açık ve ben de bunu sonuna kadar kullanıyorum :) Onlara verdiğim bişeyi geri alabilmek beni çok çok mutlu ediyor. İkisinin de hastasıyım ve bir numaralı hayranıyım :) Her gece yatağa yatıyorum, yatmadan önce son kez gidip bakıyorum ikisine de, seviyorum uyandırmaktan korka korka, napiim tutamıyorum kendimi, odama dönüyorum ve Devo'ya dönüp "o kadar muhteşemler ki" diyorum. Ama her gece bu böyle..bütün gün beraber olmama rağmen sabaha kadar özlüyorum. Böyle bir sevgi var mı?
Ve şaşırıyorum, çocuk yapmak için neden bu kadar düşündüğüme :)

24 Ekim 2011 Pazartesi

Arkadaşımız Kaan :)

Geçtiğimiz Cuma günü çoook uzaklardan, taaa Abu Dabi'den misafirlerimiz vardı. Lemisciğim benim üniversiteden arkadaşım. Nihayet zamanları denkleştirip görüşme ve çocukları tanıştırma fırsatı bulabildik. Öğleden sonra geldiler Lemis Teyze, Tuğba Teyze ve Kaan arkadaş :)  O kadar çabuk geçti ki zaman, anlayamadık. Keşke daha uzun bir günümüz olsaydı. Aslında daha çoook konuşacak şeyler vardı. Üç çocuk arasında ne kadar konuşabilirsek konuştuk :) Valla yetmedi. Gene isteriz gene isteriz :)

İnşallah bi dahaki sefere çocuklar birazcık daha büyümüş olur ve birlikte oynamaya başlarlar. Bize de bol bol vakit kalır :)

Zamanın azlığından doğrudüzgün fotoğraf çekemedim. Lemis daha çok fotoğraf çekmişti, Lemis'in blogundan:
http://minikgocmen.blogspot.com/2011/10/doga-ve-deniz-ile-tanistim.html

Çektiklerimden birkaçı..

Şu halimize bakın :) Bütün günü yerlerde geçirdik :)


İki böcek bir çiçek :) Bu arada Doğacığım son saat anca alıştı herkese. Deniz daha ilk dakikadan gayet rahattı.


Gene frikik gene frikik :)


Lemis'e not: Sarı düdütünüz, kırmızı düdütünüz, bi tane kayanız, kazmanız ve küreğiniz bizde kalmış :(

20 Ekim 2011 Perşembe

Doğumgünüm :)

Aslında çocukların blogu ile alakası yok ama yazmak istedim işte. Dün doğumgünümdü. 32 yaşımı doldurdum. Biz küçükken annem ve annemin arkadaşları bu yaştaydı ve bize çoook büyük gelirlerdi. Teyzeydi onlar...Ama insan kendine bakınca "ne teyzesi amaaan daha gencim" diyor..sanki hiç yaşlanmıyormuşuz gibi geliyor :) 40 yaşına gelicem ve gene aynı şekilde mi düşünücem merak ediyorum :) Anneme bakıyorum. Annem her zaman süpersonik hızda işler yapan, delicesine kendini yoran biriydi. Ne zaman 50yi aştı, artık gücüm yetmiyor demeye başladı. Demek ki insan hiç kendinin farkına varmıyor, yoruyor yoruyor yoruyor. Sonra bi gün, "ben yaşlanmışım" diye kafaya donk ediyor.

Zamanın kıymetini bilmek lazım. Her zaman söylenir ya bu. Evet dersin, katılırsın, ama yaşarken gene de türlü türlü saçma şeylere üzülürsün, sonra birine kötü bişey olur. Ne kadar basit şeylere üzüldüğünün, saçmaladığının farkına varırsın. Geçenlerde ablamın bir arkadaşının eşi vefat etti. 40 yaşındaydı. Aniden...ve ben o gün bir işi alamadım diye üzülüp dururken ablam telefon etti, anlattı. O kadar üzüldüm ve kendime o kadar kızdım ki...Hayat bazen insanın yüzüne çaaat diye çakıyor tokadı..kalakalıyosun..napıyorum ben diyosun..

Orkun'un bir lafı vardı: Hayatta majör ve minör şeyler vardır. İşte o majör ve minörleri iyi belirlemek ve akıldan çıkarmamak lazım. Sadece zamanın değil herşeyin kıymetini bilmek lazım. Sağlığımızın...Ailemizin... Çocuklarımızın...Dostlarımızın...Bize değer katan herşeyin...

Bir yaş daha yaşlanırken, Allah'a bir kez daha şükrediyorum. Hayatta olduğum için, güzel ve akıllı bıdıklarım için, anlayışlı, beni çok seven ve çok sevdiğim bitanecik eşim için, çok kıymetli anne ve babalarımız için, candan öte kardeşlerimiz için, her zaman yanımda olan değerli dostlarım için, bugüne kadar yaşadığım herşey için..

Allah hepimize sağlıklı, mutlu, huzurlu, uzuuuuuun uzun ömürler versin..

13 Ekim 2011 Perşembe

İki foto daha :)



Büyüyoruz :)

Epeydir kayıt atamadım bloga. İş güç yoğunluğundan ve arada bi de ailece hasta olmamızdan. Aslında hala tam olarak iyileşmiş değiliz. 2 haftayı geçti ve öksürük ve akıntı hala devam ediyor. Kabus gibi 2 hafta geçirdik. Geceleri uyuyamadık hiç. Şu an hepimiz daha iyiyiz.

Hınzır Deniz :) (hiç böyle yazacağım aklıma gelmezdi:))


Sakin Doğa (hiç böyle yazacağım aklıma gelmezdi:))


Anladığınız üzere roller değişti. Deniz tam bir hareket bombası olurken Doğa gayet sakin bi çocuk oldu. Bilmem ileride nasıl olur :)

29 Eylül 2011 Perşembe

Gelişmeler..14 aylık..

Hangi birini yazayım bilmiyorum. En önemlisi artık çocuk olmaya başladılar, birbirlerinin farkındalar, herkesin ve herşeyin farkındalar. Söylediğimiz herşeyi anlıyorlar. İşlerine geleni yapıyorlar işlerine gelmeyeni yapmıyorlar :)

Doğa evet anlamında hım hım diyor kafasını aşağı yukarı sallayıp, hayır anlamında ı-ıh diyor kafasını iki yana sallayıp :) Deniz ıhhm diye garip bi kızma sesi çıkarıyor hayır demek için :)

Doğa'nın su isterken ağlaması bitti nihayet, hüü diyor su isterken :) Deniz oda oda gezip arıyor su biberonunu, ya bizi biberonun oraya götürüyor ya biberonu bize getiriyor. Nedense bizim elimizden içmek daha keyifli. Aslında kendisi de içebiliyor.

İlk defa birlikte oynadıkları bir oyun yarattık :) Geçenlerde kafaları birbirine çarptı, ben de küüüt yaptıııı dedim, ağlayacakken gülmeye başladıla. Şimdi hadi bi küüt yapın diyoruz, yavaşçacık birbirlerinin kafalarına kütlüyorlar :) Birlikte ilk oyunları bu yani :):)

Kitap ve dergi manyaklığımız devam ediyor :) neyse ki... yeni yeni kitaplar keşfettim. Daha sonra bloga koyarım belki.

Herşeyi taklit etmeye, gösterip gösterip sormaya devam. Bilmedikleri şeyleri sürekli sürekli gösterip söyletiyorlar.

Merdiven tırmanabiliyorlar. Evdeki merdivenin başına koyduk Deniz'i. Pıtır pıtır yukarı kadar durmaksızın çıktı. Tabii arkasında duruyorum düşmesin diye ama hiç tutmadım. Doğa'yı ilk koyduğumuzda tırmanmadı, her zamanki gibi temkinli yaklaştı olaya, canı çok kıymetlidir benim kızımın :) Deniz ikinci kere tırmandıktan sonra Doğa da tırmanmaya başladı. Kibar kibar, yavaşçacık, kendini güvene ala ala çıktı :)

Deniz'in bir erkek çocuk Doğa'nın da kız çocuğu olduğu ayrımı belirginleşiyor iyice. Deniz oğlum beyefendilikten çıktı tam bir karıştırma meraklısı oldu. Her türlü çekmece dolap karıştırılır. İzin verilsin vrilmesin farketmez. En son dün konsoldan bardak alırken yakaladım, kaldı ki konsolun kulbu bile yok, üstten tutup açmayı keşfetmiş. Karıştırma konusunda şu an hayırdan pek anlamıyor. Zararlı olmayan her yere izin veriyorum ama gene de zararlıları da merak ediyo napsın çocuk :) Doğa'nın pek karıştırma huyu yok,  sadce izin verilenleri karıştırıyor, vermediklerime yaklaşmıyor. Lakin Doğa azar işitti mi (ki bu azar sadece hayır kızım orası olmaz şeklinde oluyor) hemen dudaklarını büzer ağlar, kırım kırım kırılır bi daha toplaması zor olur Doğa'yı :) narindir benim kızım :)

Deniz kapıları açar kapatır, kapakları açar kapatır, oraya koşar buraya koşar, evde bütün odaları gezer gelir, çok fazla oturmaz, sadece biz onla oynarken ya da kitap dergi karıştırırken oturur. Doğa genelde oturur :) çok hareket halinde değildir. Gel dersen kalkıp gelir ama bi odaları dolanıp geleyim demez :) bebeğini alır oynar, palyaçosuna oturur oynar, kitabına bakar, oyuncak sepetini karıştırır. Aktivitesi budur. Oraya buraya saldırmaz :) Durum şimdilik böyle de olabilir, bilmiyorum. Belki de Doğa'nın da azacağı zamanlar gelebilir.

Bir gün balkonda otururken ve dergiye bakarken şekilleri gösteriyorum. Dikdörtgen diyorum. Doğa peşimden dötdötden gibisinden bişey diyor :) bi daha tekrarlıyorum, o da tekrarlıyor. Gülmekten ölüyorum :) Yani tekrar etmek için o kadar zor bir kelime seçti ki :)...O günden beri söylediğimiz herşeyi tekrar etmeye çalışıyor. Az önce Şehnaz tek tek aç sayfaları dedi, te te diyor :) Şunu de bunu de dediğimizde demeye çalışıyor. Artık konuşma arifesinde sanırım. Deniz de geçtiğimiz hafta kelimeleri söylemeye çalışmalara başladı. Ben kelimesine takmış durumda :) Anne: Şu derginin sayfasını kim yırttı acaba? Deniz: beee. Anne: Bi daha yırtma olur mu oğlum? Tabii ki ertesi gün gene bir yırtık :)  Şu fasulyeleri koltuğun altına kim attı acaba? Deniz: beee :) Anne: Şu ayakkabıyı buraya kim getirdi acaba? Deniz: beee :) Kim sorusunun cevabı hep beee :)

Doğa yürürken düştüğünde ağlıyor, hep ama. Ağlamadığı çok az. Deniz küüt diye düşüyor, Doğa'dan çok çok daha hızlı düşüyor gene de kalkıp koşmaya devam :) Doğa popo üstü azcık düşse hüüüüüü :)

Akılma gelenler bunlar..
Daha bi çocuklaşma, bireyselleşme, daha bi "ben"leşme, daha bi aktiflik, daha bi farkındalık..

21 Eylül 2011 Çarşamba

Sizce bu düdükler napıyo :) ?

Doğa ve Deniz ayakkabı dolaplarını karıştırırken....
Neredeyse tüm vücut o dolaba giriyor çıkıyor :) bütün ayakkabılar çıkartılıyor. Yeteri kadar oynadıktan ve ilgiler dağılmaya başladıktan sonra onu bana verir misin bunu bana verir misin diye diye toplattırıyorum, ya da bazen basket yaparak topluyoruz :) Basket oyunu toplamak için süper bir yöntem :)


19 Eylül 2011 Pazartesi

Anneanne ve Dede geldiler

Haftasonu annemleri gaza getirip İstanbul'a getirttik :) Çok özlemişiz, onlar da bizi özlemiş :) 2 gün hemencik bitiverdi maalesef. Doğa ve Deniz anneanne ile parka gittiler. Top oynadılar, kum oynadılar. Dede ile balkon keyfi yaptılar. Doğa dedesinin üzerine atlayıp durdu :) Sırnaştı da sırnaştı benim kediciğim :) Babacığım bana pisicik derdi :) Doğa da benim pisiciğim :):)
Cumartesi öğleden sonra hep birlikte Moda'ya gittik. Orda da yürüdüler, oynadılar, salıncak ve kaydırağa bindiler. akşamı evde geçirdik. Pazar günü Palladiumdaydık, biraz alışveriş yaptık çocuklar için. Sonrasında gene evdeydik. Pazar akşamına annemler döndüler, kaldık dımdızlak :)

Anneanne ile parkta top ve kum eğlencesi :)


Balkonda dede ile oynamaca :)