17 Aralık 2012 Pazartesi

Doğa, the yapboz canavarı!

Doğa bugün şoka soktu beni. 49 minicik parçalı yapbozu pıt pıt pıt yerine taktı bitirdi gözümün önünde. O kadar minik ki parçaları ben bile zor buluyorum. Hayran hayran seyrettim elciklerini :) öyle çeviriyor böyle çeviriyor bulup takıyor..

Bu arada kütüphane sorumlusu benim kızım :) tam bir kitap kurdu :) Kardeşine de okur kitapları..
Deniz: Doğa bana şunu okuy musun?
Doğa: Okuyum Denis, gel şuyaya otuyalım.
Deniz: Neyden başlıcaksın Doğa?
Doğa: Başından Denis, bak, bak buyası başı.
Doğa kitabın başını açar ve okumaya başlar..kısa bi süre sonra Deniz'in ilgisi dağılır..
Doğa: Dinliyo musun Deniiiisss?
Öldüm gülmekten :):) beni taklit ediyor resmen..ben de kitap okurken ara ara Doğa'ya dinliyo musun diye soruyorum çünkü Doğa bi süre sonra kendi okumak istiyor ve kütüphaneden kendine başka bi kitap seçiyor..Deniz ben okurken sonuna kadar oturur, Doğa'nın okumasından sıkılmış galiba :)

14 Aralık 2012 Cuma

Diyalog 23

Doğa ile resim çiziyoruz, bi yandan çiziyo bi yandan anlatıyo ne çizdiğini..anlatmasa anlaşılacak gibi değil şu an çizdikleri zaten :D
Doğa: Şuraya gemi yaptııım
Doğa: Kaplan götürüyo gemiyiii
Anne: Ama gemiyi kaplan götürmez ki kaptan götürür
Doğa: Ama Tigger götürüyo gemiyi
Anne: :):):) haa tamam o zaman :)

Bu sefer Deniz ile değil Doğa ile araba sohbetindeyiz.
Doğa: Bizim neyimiz var?
Anne: Neyimiz var?
Doğa: pöjomuz
Doğa: Hangi yenk pöjomuuuz?
Anne: Hangi renk?
Doğa: Giriiii 
Doğa: Nası giriiii?
Anne: Nası gri?
Doğa: Değişik giriiii
Anne: Değişik gri evet. Koyu gri aslında o :)

Deniz battaniyesiyle yatar, Doğa da plastik mısırı ile. Dün gece saat 4, Doğa mısırını bulamamış yatağın içinde. Deniz'e söylemiş :) Deniz bebefondan Cevher'i (bakıcımızı) çağırıyor.
Deniz: Cevheeeer, geeel. Doğa mısıyını kaybetmiş.
Çocuklu hayat...bir mısır ve gece uykuların bölük pörçük olması..
gece bile sohbet var ama :)

Anne: Oğlum çöp gibisin yaa :(
Deniz: Anne ben pis miyim?
Anne: :):) 
Gel de şimdi açıkla..çöp = pis bişey olarak algıladı çocuk..

Anne: Çağır oğlum asansörü
Deniz: Asansöööör
Anne: :):)

Oyuncak sepetini salondan odaya taşıyacağız.
Anne: Hadi bana yardım edin de şu sepeti odaya taşıyalım
Doğa ve Deniz tutar birer köşesinden. (Maksat sorumluluk vermek, yoksa onlara taşıttığım yok:))
Anne: Aaah kollarım koptu, çabuk çabuk götürelim şunu odaya.
Deniz yere eğilir, bişey alırmış gibi yapar, sonra koluma uzanır.
Deniz: hıh taktım kolunu şimdi Anne.
Anne: :):)

2 yaş sendromlu günlere geldik, inatlaşmalar, hayırlar..dolayısyla iki keçi masalını her gün konu ediyoruz..gene bir "ben alcam", "yok ben alcam", "yok ben alcam " inatlaşmaları sonrasında;
Anne: Ama gene o iki keçi gibi oldunuz, keçiler ben ben ben dediler, kavga ettiler sonra ne oldu?
Deniz: suya düştüleeeer
Anne: Demek ki kavga etmek iyi bişey miymiş?
Deniz: iyi bişey değilmiiiiş
Deniz: Seni gidi keçi seniii, Anne ben kızdım ona
Anne: :):)
Bu arada masaldan konuşurken ben alcam mevzuusu da kapanmış oldu..bi taşla iki kuş ;)

Deniz hesap makinamı aldı az önce.
Cevher: Denizcim o annenin makinası, onla anne çalışıyor.
Deniz: Ben de çalışcam bunla.
Ve sonrasında rakamlara basar..
Deniz: 8e basınca 8 çıkıyooooo
Ne ilginç değil mi 8e basınca 8 çıkıyo :):) Bu merak bizi nereye götürecek çok merak ediyorum..

Anne: Kim mama yemek ister?
Deniz: Ben yememmm, Doğa sen ye
Doğa: Ben yemiicem, Deniz sen ye
Anne: Kim önce koşuyo mama sandalyesine?
Deniz ve Doğa: Ben ben ben ben
Mikemmellllll :):)

Deniz ile yorganın altındayız, Doğa'ya böö yapcaz bu sefer. Beklerken seviyorum oğlumu,
Anne: Güzel oğlum benim, balımmmm, kaymağımmmm..
Deniz: Anneee...sessiz ol!
Yedik ayarı gene :):) 
Erkek işte sevilmeye gelemiyor :) Doğa olsaydı kedi gibi yanaşırdı bak :) O da kız işte sevilmeye bayılıyor da bayılıyor :):)

Anne: Kim bozdu bunu?
Doğa: Ben bozmadııım
Deniz: Ben bozmadım, Doğa bozdu. (aslında tam da şu noktada tahmin ediyorum kimin bozduğunu)
Anne: Hanginiz doğru söylüyo hanginiz yalan söylüyo peki?
Doğa: Ben doğyu söylüyoyum.
Deniz: Ben yalan söylüyoyum.
Anne: :):)

Beraber güneş çiziyoruz. Önce bi daire, sonra etrafına çubuklar..resimler bitince 
Anne: Çok güzel olmuş güneşleriniz 
Deniz: Çok güzel olmamış Anneee, biyaz güzel olmuş 
Anne: :):) peki biraz güzel olmuş o zaman

Gene bir keçi hikayesi sonrasında (bu aralar taktılar bu masala, belki de çok fazla okumamızdan ve gün içinde örneklememden dolayı)
Doğa: Biz de bazen kavga ediyoyuz
Anne: Ama sonra barışıyosunuz di mi?
Doğa: Evet bayışıyoyuz
Anne: Çünkü galiba birbirinizi çok seviyosunuz?
Doğa: Ben çok seviyoyum
Deniz: Ben de çok seviyoyum
Ne diyim ben de sizi çok seviyorum :)

Anne: Ya sen yemeğini ye ya da ben seni yiycem :)
Deniz: Çocuklar yenmez Anneee!
Anne: :):)
Gayet cool bi şekilde söylüyor bunu bi de..günde zilyon kere yememe rağmen :):)

Deniz ile yere uzanmışız,
Deniz: Anne sen çok kocamansııın
bi süre sonra
Deniz: Anne ben çok küçücüğüüüm
bi süre sonra
Deniz: Ama biyaz büyüdüm Anne
Anne: :):) evet biraz büyüdün oğlum :)

Keçi masalında son nokta!! Yere koltuk minderini atmışlar (kendilerince köprü yapmışlar), bi taraftan biri diğer taraftan diğeri geliyor. Kafaları kütletip kıkır kıkır gülüyorlar.
Doğa: Anne bize baak
Anne: napıyosunuz?
Doğa: keçi olduk biz
Anne: :) Ama acımıyo mu kafanız?
Deniz: Acıyooo
Anne: ?!? e toslamayın o zaman..
Bi sonraki gün, gene karşılıklı iki keçi geliyor. Deniz (ala keçi olur kendisi) Doğa'yı (ak keçimiz) itekler. Doğa yere yapışır.
Doğa: Hüüüüü Anne ben Denisin keçi olmasını istemiyoyuuum..hüü
Anne öper acıyan yeri, nası olduysa gene hemencik geçer acısı..
Ve 1 dk içinde keçi oyununa devam...
Şaşkınlık içinde izliyorum iki keçimi :)

Sadece keçi olmuyoruz tabi..Deniz stegosorus, Doğa allosorus oluyor. Bana da diplodocus olmak düşüyor. 
Doğa: Allosorus kaka yaptııı
Anne: Gel diplodocus alsın allosorus
Deniz: Stegosorus giymek istemedi yeleğini.
anne: Ama giymezse üşür, hasta olur sonra stegosorus. Sonra yarın nası gezer bizimle?
Deniz: Stegosorus giysin o zaman.
Not: Bilmeyenler için, hepsi bir dinozor cinsi. Şahsen ben şu yaşımda yeni öğreniyorum :)

Fotoğraf da koymak istiyorum fakat hesabıma ayrılan alan dolmuş..alanı büyütmek lazım, bi ara büyütüp fotolara da devam edicem inşallah..

4 Aralık 2012 Salı

2 yaş sendromu

Deniz'de 2-3 hafta önce başlayan inatlaşmalar, ben ben benler, Doğa'da da geçtiğimiz haftadan beridir var. Baştan beri koyduğumuz kardeşinin elindekini alamazsın, kardeşinin oynaması bitince alabilirsin kuralı en çok zorlanan kurallardan..uyumıycam, mama yemiycemlerden bahsetmiyorum bile..her türlü itiraz ve inatlaşma var evde şu anda :) Mutluyuz ama :) Bazen fazlasıyla eğleniyoruz hatta :) Umarım bu inatlaşmalar ve itirazlar bu boyutta devam eder ve giderek artmaz..yoksa kaçacak yer arayabilirim :)

Yaşadıklarımızdan ve nasıl çözdüğümüzden bahsedeyim biraz..belki size de feyizolur..
- Bir numaralı kural: Bu çılgın dönemin geçici olduğunu kabullen ve kendine hakim ol :)
- İki: Asla ve asla inatlaşma. Sen inatlaştıkça çocuk da inatlaşır..çocuk zaten psikolojik olarak zor bir dönemden geçiyor. Anlayışlı olucaz..
- Üç: Emir cümleleri kullanmıycaz. Hep onlara danışıcaz ya da sorucaz. Sormak sökmezse oyuna getiricez :)
Örnek: Hadi şimdi mama yiyelim YERİNE mama yemek ister misin?
           Uyku vakti geldi, uykuya gidiyoruz YERİNE şimdi uyumak ister misin?
Bu sorular sökmüyosa benim yaptıklarımdan bazıları:
- Kim önce mama yemek ister? (iki çocuk olduğundan arada yarışlar oluyor, rekabeti güçlendirmem çoğu zaman, ama arada da olması gereken birşey)
- Mickey ve Minnie mama sandalyesine doğru koşuyo, "ben yiycem ben yiycem" diyo.
- Şu kitaba bakalım mı sandalyede? Şu arabayla oynayalım mı? ya da şu yapbozu yapalım mı beraber? derken çocuğu sandalyeye doğru yönlendirme.
Bu arada bu denemeleri ardı ardına yapmamak gerekiyor. Yani yemiycem dediyse bi sonraki taktiği denemek için 2-3 dk ara vermek gerekiyor. Sürekli üstüne gitmenin sonu inatlaşmanın artması ile sonuçlanıyor.
Bunların hiçbiri sökmüyorsa söylediğim şey "Seni daha fazla bekleyemiycem, başka zaman mama vermiycem, o zaman aç kalacaksın" gibi açıklamalar..
O da sökmüyosa bırakın aç kalsın bi öğünden bişey olmaz..
Böylece ikna edebilirsen çocuğu ikna etmiş olacaksın, hem çocuk mutlu olacak hem de sen..
İkna edemezsen çocuk gene mutlu olacak çünkü kendi istediğini yapmış olacak..
Yani neticede çocuk mutlu :)
Uyku için de benzer şeyler deniyorum. Uyku vaktinden bi süre önce birazdan uyku vaktimiz geliyor diye bir bildirimde bulunuyorum. Vakit geldiğinde soruyorum, cevap genellikle hayır oluyor, çok uykuları varsa gidip uyuyorlar. Hayır cevabı üzerine bi süre ara verdikten sonra oyuna getirmeyi deniyorum. Örnek;
- Marie'nin çok uykusu gelmiş (Marie bir kedi), acaba Doğa benle uyur mu diye soruyor
- Şu kitapla uyuyalım mı?
- Winnie koşuyo ben uyuycam Deniz'in yastığında diyor.
gibi şeyler..
- Dört: Tehdit etmeyeceksin. Şunu yemezsen bilmem ne yapmayız, uyumazsan şöyle olmaz gibisinden laflar..çocuğu hiç ikna etmediği gibi üstüne bi de sinir eder :)

Bu döneme girildiği ilk 1-2 hafta şok oluyorsun, sabrın taşıyor, napacağını bilemiyosun. Sonra bi sürü bi sürü okuyosun. Bu dönemi kabullendiğin anda olay bitiyor. Ben şu an kabullenmiş durumdayım. Genelde sabırlı olmaya çalışıyorum. Bir yolunu bulmaya çalışıyorum bi şekilde. İlk haftalar yaptığım hataları yapmıyorum en azından. Tabii ki her zaman başarılı olamıyorum ama genelde işe yarıyor.

Bir de her ne kadar emin olmasam da öyle hissediyorum ki çocukların bu dönemde konuşabiliyor olması çok çok önemli. Kendini ifade edebiliyor ve kızgınlığı daha az oluyor o durumda. Ya da ben öyle hissediyorum :)

Başka çözümler bulanlardan çözümleri beklerim :):)



26 Kasım 2012 Pazartesi

Diyalog 22


Boyama yapıyoruz.
Doğa: Ben boyıycam züyefayı
Deniz: Ben boyıycam
Anne: Ama şimdi o masaldaki iki keçi gibi oldunuz. Ben ben ben diyodu ordaki keçiler de.
Doğa: Ben ak keçiyiiim
Deniz: Ben ala keçiyiiim
Anne: :):)
Amma da ders çıkarmışlar di mi?

Deniz'in uykusu gelmiş, herşeye mızırdanıyor, huysuzlanıyor. Dudaklar bükülmüş.
Deniz: Anne giydirsin pijamamıııı..
Deniz: Anne salonda giydirsiiiin..
Anne: Peki oğlum. Yerim ben oğluşumun bükülmüş dudaklarınıııı :)
Deniz: Bükülmesin dudaklarııııım..
Anne: :):)
Severim senin huysuzluğunu bile..

24 Kasım 2012 Cumartesi

Diyalog 21


Anne resim tahtasına bi tırtıl çizer. 
Anne: 3-4 tane daireyi yanyana çiziyosun. İşte tırtıl oluyor böyle.
Deniz: Anne o Audi olsun.
Anne: :):) Peki oğlum Audi olsun :)
2 yaş 3 aylık, araba manyağı bir oğlum var..bu iyi mi kötü mü şimdi?

Deniz Doğa'yı itekler.
Anne: Denizcim bile bile mi oldu yoksa yanlışlıkla mı oldu? (cevap belli ama gene de soruyorum)
Deniz: Biye biye oldu
Anne: O zaman sana ceza vermek zorunda kalıcam.
Deniz: Yannışyıkla olsaydı veymiycek miydiiin?
Anne: :):):)
Öyle laflar çıkıyor ki ağızlarından, ceza vermekte çok zorlanıyorum. Bugün gene bi itekleme sonucu aldı cezayı, biraz odasında yalnız bıraktım.
Deniz: Bi daha yapmıycam Annee..hüüüü..yapmak istemiyoyum Anne..hüüü

Her sabahki diş fırçalama rutinimiz sırasında;
Anne: Şimdi kim benle diş fırçalamaya geliyo?
Deniz: Kimse gelmiyo.
Anne: :):)
5 dk sonra,
Anne: Hadi arabaların da dişlerini fırçalayalım, onların da dişleri çürür fırçalamazsak.
Doğa ve Deniz birer tane araba alıp banyoya koşar. Önce kendi dişlerimizi fırçalarız, sonra eski diş fırçalarıyla arabaların dişlerini :)

Her akşam bizim yatağın içine saklanırız, baba gelince böö yaparız. Babanın da hep ödü kopar ;) Gene bir akşam
Anne: Yatağın örtüsünü kaldırın önce, sonra içine girin
Deniz ve Doğa koşar yatağın örtüsünü kaldırıp yere top gibi yığar.
Anne: Ama örtüyü öyle atmıyoruz değil mi? Anne nasıl yapıyo? Önce örtüyü katlıyooo..
Doğa: Sonna atıyooo..
Anne: :):):)
Çok pis bozdu beni eşşek :)

22 Kasım 2012 Perşembe

Tombala oynadık :)

Meraklı Minik'in bu ayki dergisinde ağaçları anlatıyor. Bir de ek olarak ağaç tombalası diye bir oyun vermiş. Kartların üzerinde ağaçlar var, her bir ağacın yaprağı ve meyvesinin şekilleri var. Herkes bir kart seçiyor. Sonra meyvelerden ve yapraklardan oluşan tomabalayı çekmeye başlıyorsunuz. Meyve veya yaprak kimin kartında çıkarsa kapatıyor. Tüm meyveleri ve yaprakları kapanan oyunu kazanıyor. Amma da uzattım :)

Çocuklarla oynayayım bakalım yapabilecekler mi dedim. 3 tur oynadık. Çekiyorum, meyveyi ortaya koyuyorum Deniz hemen atlıyor "Ben de vay" :) Olmasa bile atlıyor :) "Ben yohmuuuş" "Doğa sende vay" "Anne sende vay" şeklinde gitti oyunlarımız :) İlkinde Deniz 1., Doğa 2. ve tabii ki ben sonuncu oldum. İkincisinde Doğa 1., Deniz 2. ve ben sonuncu oldum. Sırayla 1. yapıyorum güya ikisini de. İkinci turda Deniz kızdı, Doğa'ya atlayacak oldu. "Her zaman birinci olamayız Denizcim, bazen Doğa 1. olur bazen sen olursun bazen anne olur. Bak az önce de sen birinci olmuştun" dedim. Başka oyunlarda da oluyor bu. O kadar hırslı ki (artık kime çektiyse), dizginlemeye çalışıyorum biraz.

Domino, tombala şimdilik bildiğimiz oyunlar :) Başkalarını da deneyeyim diyorum artık, bakalım becerebilecekler mi..

16 Kasım 2012 Cuma

Hayat...

İnsana bazen yalnızlık iyi geliyor. Severim ben yalnız başıma dolaşmayı. Çocuklardan beridir çok fırsatım olmamıştı. Bugün Eminönü'ye gittim yalnız. Aslında iş için gittim ama bu sefer yaydım biraz zamanı. Acele acele gidip dönmek istemedim. Kadıköy'den vapura bindim..kendimi dinledim, kendimi duydum..açtım gözlerimi etrafa..çektim havayı içime..

Gördüm..
Karabatakların kanatlarını açıp suyun üstünde koşarcasına adım atmalarını..
Martılarla karabatakların kavgaya tutuşmasını..iki çete gibi..
Vapurun hareket edişiyle arkasında bıraktığı köpükleri..
Martıların simit kapma yarışını...
Mendirekteki dizi dizi beyaz martıları..
Vapurun karşıya yaklaşması ve tüm heybetiyle Sultanahmet, Ayasofya ve Topkapı Sarayını..
Koşuşturan insanları..
Peynircileri, şekercileri, kahvecileri, ambalajcıları..
Hamalları..

Hayat tüm karmaşası ve heyecanıyla akıp gidiyor..
Arada zamanı durdurmak lazım..
Zamanı durdurup gözümü ve gönlümü doyurdum bugün :)

Ve sonra tabii ki çocuklarıma koştum :):):)

13 Kasım 2012 Salı

Saçları kestirdik

Dün çocukların saçlarını kestirmeye gittik. Deniz her zamanki gibi gayet sakindi. Doğa tedirgindi biraz. Hep sarıldım elini tuttum ve konuştum. Ve fakat kuaför "Doğa aşağı bak" deyince ve erkek sesi biraz sert çıkınca, dudaklar büzüştü. Ağlamaya başladı :( Aslında adam sert söylemedi ama erkek sesi işte. Sonra sakinleştirdim. Sonra adam her şuraya bak dediğinde gene ağladı. Söyledim de adama "Doğa naziktir, biz ona sert bişey söylemeyiz" diye ama adam zaten sert bişey söylemediğinden bişey değişmedi. Yapacak bişey yoktu, adamın da bi suçu yoktu, bizim kızımız nazlı ne edek :)

Neyse sonuç; Deniz'in saçları düzgün kesildi ama Doğa'nınkiler biraz yamuk oldu, napalım uzar gider..




7 Kasım 2012 Çarşamba

Gelişmeler..diyaloglar..


Arabalar çizgi filmini seyrediyoruz. Doğa hepsinin adını ezberlemiş (Deniz çoktan ezberledi).
Anne: Hepsini öğrenmişsin Doğa, bravo J
Deniz: Doğa hiçbiyini bilmiyoydu Anne. Ben öğyettim Doğa’ya
Anne: JJJ

Mevzuu: Akşam yemekte ne var
Deniz: Yoğut vaa mı Anne?
Anne: Var oğlum.
Doğa: Pilav vay mı Anne?
Anne: Pilav yok. Pilav 2 gün sonra var.
Doğa: Başka ne vay?
Anne: Karnabahar var.
Doğa: O ne beee
Anne: JJ

 Doğa ve Deniz bu ara kitap okuma ve boya yapma merakındalar. Boyama kitaplarındaki resimleri tam boyamaya başladılar. Tabii ki dışa taşıyor. Ama önceden 3-5 çizik attıkları resimlerde şimdi boş bi yer kalmıyor pek. Kitapları hem bana okutturuyorlar deli gibi, hem de kendileri okuyorlar. Deniz'e bir arabalar kitabı almıştım. İçinde renkleri anlatıyor. Ondaki bütün cümleleri ezberlemiş :)

Ezberlemiş demişken, bir de şarkı ezberlemeler başladı çoktandır. Meraklı Minik'teki 3 kıtalık Sonbahar şarkısını üçümüz birlikte söylüyoruz :)

Kendi kendilerine oyun oynuyorlar bir süredir de. Geçenlerde doktorculuk oynuyorlardı. Bi biri doktor oluyor bi diğeri. Bazen saklambaç oynuyorlar. Bazen perdeden çadır yapıyorlar. Yani o an akıllarına ne geliyosa artık. Ben de gizli gizli dinliyorum muhabbetlerini :) ve tabii ki gülmekten ölüyorum :)

4 Kasım 2012 Pazar

Zonguldak seferi

Cuma gecesi annem geldi. Kapıdan girerken daha, surat darmadağın. Babanın tansiyonu çıkmış, hastaneye gitmiş, düşürememişler dedi. Moraller bozuldu tabii hemen. Sonra babamdan haber bekledik hemen gidelim mi gitmeyelim mi diye. Babam gerek yok gelmenize dedi. Fakat o gece annem uyuyamadı. Sabah çocukları kahvaltı ettirdik, çıktık hemen yola. Öğlen ordaydık. Babamın tansiyonu oynuyodu hala. Ama Cumartesi akşamına daha iyi oldu. Pazar günü de biz bıraktığımızda iyiydi. İnşallah bu hafta bir düzene girer. Valhasıl apartopar Zonguldak'a gittik bu haftasonu.

Babama çok iyi geldi tabii. Annemi görünce zaten bi başka olur babam :) Onsuz yapamaz :) 1 aydır ablamın doğumu sebebiyle Antep'teydi annem. Babamın yeme düzeni bozulmuş, kilo almış. Kilo alınca tansiyon oynamış. Tabii yalnızlık da var. Annemi görünce güller açtı yüzünde :) Tabii bizle katmerlendi :) Bi mutlu oldu ki :)

Cumartesiyi evde geçirdik. Pazar günü babam daha iyi olunca köy yollarına vurduk kendimizi. Bol bol oksijen, sararmış ağaçlar, koyunlar, inekler derken hem bize rahatlama hem çocuklara eğlence oldu :) Çocuklar koşturdular koyunların peşinden. Koyunlar korktu kaçtı, dağdan aşağı doğru indiler. Deniz biz de inelim anne dedi :) bıraksam daha da gidecek yani peşlerine. Taş attık, yaprak topladık. Yakalamaca oynadık. Hasta hasta baya koşturdum onları, sonuçlarına katlanıcaz bu hafta. Güle oynaya geçti vakit. Tabii toprak yoldaki su birikintisine "basma oğlum" deyip de, Deniz çamurun gözüne basınca, Doğa da koşarken kayıp çamurun içine düşünce daha bi güzel oldu :):) Çocuk pisliğiyle güzel di mi? :) Arabaya binince değiştik üstbaşı. Biz ordan İstanbul'a döndük, annemler de eve döndüler.

Devoş Baba ve veletleri..

Koyunlar :) ve keçiler ve kuzular ve oğlaklar..ve bizim keçiler :)


Çekirdek aile


Koşturmaca, yaprak toplamaca, yürüyüş..



2 Kasım 2012 Cuma

Bugün yaptıklarımızdan..

Bugün sabah Meraklı Minik dergisinin eskiden verdiklerine ve benim de sonra kullanırım diye biriktirdiklerime bi göz attım. Çocukların yapabileceklerinden bikaç şey çıkardım. Çocuklar büyüdükçe yapacak çok daha fazla şey olacak tabii. Board oyunlarını (bunun Türkçesi nedir?) oynayacağımız zamanı iple çekiyorum :) Biriktirmeye devam ;)

Önce bi roket yaptık. Yaptık dediğime bakmayın, kartonları ben kestim. Doğa bir iki tane bant attı birleştirme yerlerine. En son müdaheleyi Deniz ve Doğa birlikte yaptılar, ben karışmadım, Meraklı Minik'ten çıkan stickerlarla süslediler roketi. Doğa öğlen roketle birlikte uyudu inanır mısınız :) ? Aslında çok da süper olmadı. Değişik geldi herhalde :)


Sonra aşağıdaki resimleri buldum. Yanlarındaki küçük parçaları çıkardım. Küçük parçaları resimlerin üzerindeki yerlerine yapıştırdılar. Hiç müdahelesiz. Tam yerlerine yapıştırdılar hepsini. Yapıştırdıkça alkışladım :) Bu kadar düzgün yapıştıracaklarını tahmin etmemiştim. Eller gelişmiş. Bakın bakalım bir yamukluk görecek misiniz :)?


En son da domino oyununu denemek istedim. Domino dediğim ilgili kartları uygun şekilde ucuca yerleştirme şeklinde oldu tabii ki. Yoksa ikisine ayrı kart verip oynatmadım. Maksat neyi nereye koyacaklarını bulabilmeleri. İkisi birlikte başladılar oynamaya, fakat Deniz bir süre sonra sıkıldı. Doğa sonuna kadar bütün kartları yerleştirdi. Öğlen bi posta daha oynadık Doğa ile. Yeni bir oyun çıktı bize, artık oynarız bıkana kadar :) Doğa ikinci oynayışında hepsini kendisi yerleştirdi. Kapmış :) Buraya ne koymamız lazım dediğimde Deniz de doğru koydu kartları, ama çabuk sıkılıyor bu tür oyunlardan. Tek başına oynayıp da sonunu getirir mi bilmem :)





31 Ekim 2012 Çarşamba

Bayram Tatili

Kurban Bayramı geldi geçti bir kayıt atamadım. Arife günü babam geldi Zonguldak'tan. Bayramın ilk günü Kırklareli'ye gittik. Hava çok güzeldi. Bahçede geçti zaman. Mangal yakıldı her zamanki gibi. Etleri tatlıları löplettik. Ertesi sabah yola çıktık, eve varışımız öğlen biri buldu. Tam kapıya geldik, bir baktık dayımın oğlu ve eşi gelmişler. İyiki erken çıkmışız yola. Eve çıktık beraber. Bayramdan önce tepsi böreği yapıp atmıştım dolaba. Hemen fırına sürdüm. O pişene kadar sohbet muhabbet. Sonra Mine, Ruhil, Kuzey Ali, Tolga Abi ve Pakize geldiler. Gene sohbet muhabbet :) Valla o gün zaman nasıl geçti anlamadım. Çok güzel geçti. Bayramlar kalabalık güzel :) Genelde bayram tatillerini farklı şekillerde değerlendiriyorduk bugüne kadar. Tatile gitme şeklinde çoğunlukla. İlk defa bi bayram evimdeydim ve ilk defa misafirim oldu, çok mutlu oldum :):) Bayramın son gününü de babamla Kadıköy'de gezerek geçirdik. Pazar günü babam Zonguldak'a döndü. Pazartesi Ayça'da kahvaltıdaydık. Sonrasında da babaanne ve Hayri Dede'yi bize getirdik. Akşama kadar bizdeydiler, akşam Ayça'lara geri döndüler. Akşam üzeri Ataşehir meydana doğru yürüdük Devo ile. Cumhuriyet Bayramı kutlamaları vardı. Bayraklar bir yandan, şarkılar bir yandan, derken coştu millet. Biz fazla kalmadık, çocukların uyku saatinden önce döndük.

Velhasıl bu tatil bize çok iyi geldi :) Yalnııııız etti, tatlıydı, çikolataydı derken kiloları aldık. Dün diyete başladım. İnşallah kolaycana veririm.








18 Ekim 2012 Perşembe

Doğa'nın kitap okuması :)

Hastasıyııııımmm :):)

En sonunda mutlu olmuş ayıcık :)

Not: Odada kitap okuma öncesinde çorap savaşı yaptığımızdan etraf çorap dolu. Ama siz Doğa'yı dinlemekten zaten o dağınıklığı görmediniz :) Di mi?

15 Ekim 2012 Pazartesi

Deniz dalgasını geçiyor :)

Deniz adam olmuş Cevher ile dalga geçiyor :) Cevher bazı kelimeleri yanlış söylüyor. Ben yanlış söylediği zaman "yanlıııış" deyin sonra da doğrusunu söyleyin diyorum Doğa ve Deniz'e.

Cevher ambulansa ambulanas der;
Deniz: Cevher bu ne? (ambulansı gösterir)
Cevher: Bilmiyorum o ne? (Deniz'in dalga geçeceğini anlar)
Deniz: Bu ne Cevheeeer?
Cevher: Ambulanas
Deniz: Yanlışşşş

Cevher yoğurda yogurt der. Deniz yemek yerken gülerek Cevher'in gözünün içine bakar.
Deniz: Yogurt Cevher yogurt ver :):) (normalde yoğurt diyor)

Resmen dalga geçiyor, aklım ermiyor şu yaşta dalga geçmesine :)

13 Ekim 2012 Cumartesi

İstanbul kazan biz kepçe :)

Bu haftasonu Cihan Dede bizdeydi. Antep'ten ablamın yanından döndü. Anlaşıldığı üzere annem hala Antep'te, bir süre ablamın yanında kalacak.

Bugün hava çok güzeldi gene. Fırsat bu fırsat diyerek attık kendimizi sokaklara. 11:30 civarında çıktık evden, akşam altı buçuk civarında eve döndük. Neler mi yaptık?

Önce arabayla Kadıköy'e gittik. Kıyıdaki büyük İspark'a park ettik. Ordan Eminönü vapur iskelesine yürüdük. Vapura bindik. Vapur kalkmadan önce balıklara simit attık :) kapış kapış yedi balıklar, Doğa ve Deniz de keyiften dört köşe oldu onlara simit atarken :) Eminönü'ye geçtik. Ordan tramvaya bindik, doğru Sultanahmet'e. Hipodrom'da bir tur attık. Dikilitaşlara baktık, okuduk, anlattık. Artık ne kadar anladılarsa :) Sonra Sultanahmet Camii'ne girdik. Camiinin içine giremedik tabii, çocuklarla zor. Biz avlusunda gezindik, babam camiiye girdi. Avluda Doğa ve Deniz mama yediler. Kek, elma, salatalık, kavanoz meyvesi, muzlu yoğurt gibi karmançorman bir menü oldu :) Ordan çıktık Ayasofya tarafına doğru geçtik. Aradaki büyük havuzun orda kısa bir mola verdik, banklara oturduk. Sonra Ayasofya'nın yanından Topkapı Sarayı'na doğru çıktık. Saraya girmedik, daha önce Devo ile gezmiştik ama babamla bi sonrakine planlıycaz inşallah. Saray ve Ayasofya arasında bir sokak var, herkes biliyordur ama gene de yazayım; Soğukçeşme Sokağı. O sokaktan girip aşağı yürüdük, bi yandan Doğa ve Deniz'i pişpişleyerek :) Deniz mayıştı ve bi süre sonra uyudu. Doğa uyumadı. Hazır Deniz uyumuşken bişeyler yiyelim dedik. Tarihi Sultanahmet Köftecisi'ne girdik (hakiki olanı bu, bi sürü var yoksa orda köfteci). Bi köfte patlattık, üstüne de irmik helvası. Ordan kalktık hadi Gülhane Parkı'na. İlk defa gittim ve çok beğendim. Ağaçlar muhteşem, kocaman bir park. Tek hoşuma gitmeyen arasıra parkın ortasından geçen arabalar oldu. Çocuklar rahatçana salamıyorsun, tetiktesin hep. Parkın sonunda manzaralı bir cafe var. Orada çay içtik. Ordan kalktık tekrar Eminönü'ye doğru indik ve vapura bindik. Kadıköy'e geçtik ve eve döndük. Ne kadar yürüdüğümüzü anlatabildim mi bilmiyorum :) Sabahtan akşama kadar ordan oraya savrulduk, çok keyifliydi ve fakat canımız çıktı :) Özellikle iki çocuk ve ikiz arabası ve çantalarla vapura ve tramvaya binişler biraz zor oldu. Ama değdi doğrusu :):)

Hipodrom'da..

Sultanahmet Camii..


 Gitmişken camiinin de tozunu aldık biraz :)



Ayasofya..

Soğukçeşme Sokağı'nda pişpiş peşinde olduğumdan hiç fotoğraf çekememişim..

Sultanahmet Köftecisi..Orkun Dayı da iş çıkışında bize katıldı..


Gülhane Parkı..


Parkın sonundaki cafede çay keyfinde..


Günün sonunda;
Anne: Kaç tane camii gördük bugün?
Deniz: 3 tane. Beyaz camii (Sultanahmet), kırmızı camii (Ayasofya), küçük camii (2. Beyazıt'ın haznedarının yaptırdığı bir camiinin yanından geçmiştik sanırım onu kastediyor :)).
Anne: Kaç tane dikilitaş gördük bugün?
Doğa: 3 tane. İki tane kocaman. Bi tane küçücük.
Anne: Neye bindik bugün?
Doğa, Deniz: Tyamvaya. Gemiye.
Sözlüye çekildiler gene :D:D bu hafta anlata anlata bitiremeyiz şimdi biz bugünü :)

8 Ekim 2012 Pazartesi

Tuna doğduuuu :):):)

Ablam bu sabah doğum yaptı :) Tuna'mız doğdu. Sabahın tedirginliği, sıkıntısı dağıldı gitti. Duygular coştu gene.  Bir rahatlama, mutluluk, göz yaşları...ve orada olamamanın üzüntüsü..hepsi bir arada..gene karmançorman oldum..Ege'deki gibi..Doğa ve Deniz'deki gibi..

Telefonda ağlamasını dinletti annem bana..o kadar fena oldum ki anlatamam..orda olmalıydım..keşke olabilseydim..en kısa zamanda görmek istiyorum minnoşu..

Bir canımız daha oldu bugün..çooook mutluyuz :):):) Allah isteyen herkese sağlıklı çocuklar versin..

Tuna'ya;
Can'ım, tatlı yeğenim, kuzuuuum,
Allah sana sağlıklı, mutlu, huzurlu, uzuuuun, başarılı, şanslı bir hayat versin..annenle, babanla, abinle birlikte güzel günlerin olsun..Allah iyi insanlarla karşılaştırsın..

Ablama ve Tahir'e;
Gözünüzaydın :) Hayırlı uğurlu olsun..Hayırlı evlat olsun..ve tabii ki Allah kolaylık ve sabır versin :) Güzel güzel uyuyan, güzel güzel yiyen bi bebek olsun inşallah :)

Ege'me;
Balım, tatlım kaymaklım, akıllı yeğenim benim..
Sen heeep bir numarasın ;) sen olmasan hiçbiri olmazdı bak..ne Doğa ne Deniz ne Tuna :)
Kıymetlimizsin..
Ayrıca çook da iyi bi abi olacaksın :)

Sizleri çok seviyorum...

30 Eylül 2012 Pazar

Cingöz Deniz

Bir alışveriş merkezindeyiz. Yürüyen merdivenlerin yanından geçiyoruz. Deniz üst katı göstererek;
Deniz: Anne ben şurdan bişey bakıcam
Anne çoktan farketti tabii merdivenlere binmek istediğini..bakışlar çok fena ele veriyor çünkü :)
Anne: Tamam oğlum hadi bakalım ne bakacaksan.
Anne Doğa ve Deniz'i alır merdivenlerle yukarı kata çıkar. Deniz sadece 2-3 adım atar
Deniz: Anne baktım ben, hadi inelim
Anne: :D:D:D
Aklısıra beni kandırıyor :) merdivenden çıkmak istedim demiyor da lafı dolandıra dolandıra söylüyor :)

Haftaiçi bir gün bilgisayarda bi notepad açtım. Deniz kucağımda. İlgilenecek mi diye merak ettim aslında sadece. Beraber Anne, Baba, Doğa ve Deniz yazdık. Ben şu harfe bas diyorum basıyor. bazı harfleri kendisi biliyor bazılarını ben gösteriyorum. A, B, C, D, M, O, G bildiği harfler..
ertesi gün bilgisayarda çalışıyorum. Anne ben de yazıcam dedi. Şimdi ben yazıyorum dedim. Bi sürü seçenek sundum oyun oynasın diye. Yazalım diye tutturdu. Açtım bi notepad, hadi Baba yaz bakalım dedim. Kendisi BA yazdı. Ben de bu BA oldu dedim. Deniz "Baba'da iki tane B iki tane A vayyy" dedi. Sonra bi B bi Aya daha bastık beraber :) BAsını becerdi yani kendisi :)

Cumartesi çocuklarla oluyoruz hep. Sabahtan akşama kadar. Pazar günü sabahtan;
Anne: Dün hep beraber gezdik, bugün baba ve anne birlikte gezsin olur mu?
Deniz: Deniz ve Doğa da gelsin Anne.
Anne: Ama bugün bizim işlerimiz var, siz Cevher ile evde oynayın olur mu?
Deniz trip ata ata odaya gider;
Deniz: Bırakın bizi Anne. Bırakın. Gidin siz.
Anne bin pişman olur koşar peşinden. Öper öper öper. Sonra tamam sizle çıkalım o zaman noktasına gelir gene. Doğa ve Deniz'i alır, pazara gider. Bu arada bayılıyorlar pazara :) beraber sticker seçiyoruz, stickercımız var. Her gördüğü üzümcüden üzüm koparıp ağzına atar Deniz, biz iki büklüm oluruz sanki bi üzüm alsa nolacak, kimsenin de bişey dediği yok :) Simitçi görsek hemen ister Deniz Anne bana simit alır mısın. Alırım oğlum. Deniz ancak 3-4 lokma yer :) Dün salatalık seçip poşete attılar. Salatalıkları karıştırdık biraz. Yani illaki ilgilerini çeken bişey oluyor, baya eğleniyoruz :) Tabii sabah gidiyoruz pazara, çok kalabalıklaşmadan, yoksa rahat rahat salamam.

Valhasıl Deniz'in kurnazlıkları, tripleri bitmiyor :) Daha büyüdüğünde napıcaz bakalım :)

28 Eylül 2012 Cuma

Hastayııızz :(

Dakka 1 gol 1. Hemen ailecek hasta oluverdik. Önce Baba hasta oldu. Sonra Deniz. Deniz'le 2 gece uğraştım, 3. gece kendi yatağında uyudu neyse ki. Sonra Doğa başladı. İlk gece 3 kere kustu öksürürken. Her kusmada çarşafları değiş, Doğa'yı temizle ve üstünü değiş. O uğraşmaların üzerine doğrudüzgün nefes alamadığından bir de gece uğraş. Perişan oldu çocuğum. Ve kaç gecedir uyuyamadığımdan sonunda yorgun düşerek ben de hasta oldum. Velhasıl 2 çocukla hastalık 3-4 kat zor. Kendimi umursamıyorum, çocuklara içim kıyılıyor her seferinde. O perişan bakışlar insanı mahvediyor. Ve fakat yapacak bişey yok, hastalık geliyor, geçire geçire geçiyor işte. Sonlara yaklaştık, haftasonuna hepimiz daha iyi olacağız inşallah :)

Normal zamanda hiç yatağıma almadığım çocuklarımı hastayken daha hiç yalnız bırakmadım. Hep yanıma aldım :) Hastalığın tek güzel yanı bu. Koyun koyuna uyumak...mikropları bulaştıra bulaştıra, öpe koklaya, oooh misss :)

24 Eylül 2012 Pazartesi

Haftasonu ve Darıca Hayvanat Bahçesi

Cumartesi sabahtan Ayça Hala'ya gittik. Cem Amca Doğa ve Deniz'e bi sürü kesmelik dergi verdi, çok mutlu olduk :) Ada abla da Deniz ve Doğa ile oynadı. Valla biz de rahat rahat sohbet ettik, kahvaltı ettik :) Ada ile çok iyi anlaşıyorlar, çok güzel oynuyorlar. Öğlene kadar Ayça Hala'daydık. Ordan çıkıp Tuğçe Hala ile eve geldik. Tuğçe ile oynadılar. Cumartesi bize pek iş düşmedi yani. Özlemişler Tuğçe'yi, Doğa dibinden düşmedi ilk gördüğü zaman :)

Pazar günü de Reyhancığım kahvaltıya çağırmıştı bizi. Sabah dokuz buçuk gibi ordaydık. Deniz pek yadırgamadı, hemen Kerem'le arabaları döktüler oynamaya başladılar :) Doğa biraz yabancıladı, arada bana yapıştı ama Cevher yanımızda olduğundan birazcık olsun nefes alabildim. Güzelcene kahvaltı ettik, sohbet ettik, derken öğleni buldu saat. Çocuklar mızırdanmaya başladılar. Attık arabaya, Darıca Hayvanat Bahçesi'ne doğru yola çıktık. Yolda uyudular. Arabayı park eder etmez Deniz uyandı. Doğa biraz daha uyudu. Doğa uyanıncaya ve biz hayvanat bahçesine giresiye kadar Reyhan, Kerem ve Yeşim de geldiler. Hep beraber gezdik hayvanat bahçesini :) Doğa hep annemle gezicem diye tutturdu, o tutturunca Deniz de arkada kalmadı tabi, o da ben de annemle gezicem dedi. Dolayısıyla hayvanat bahçesi turunu tamamlarken annenin perti çıktı. Çok yoruldum. Ama çok güzel geçti gene de :) Değişiklik bize de çocuklara da iyi geliyor her zaman. Üstelik bütün gün Reyhan'la birlikteydik :) uzun zamandır bu kadar uzun vakit geçirememiştik, çok güzel oldu benim için :) Özlemişim...çocuklar olduğundan beri en çok dostlarımla ve tabii ki ailemle bir arada olmayı özlüyorum..şöyle doya doya..bir araya gelsek de iki laf etmek çok zor oluyor çoğu zaman..insan dertlerini bile kimseyle paylaşamıyor..paylaşacak vakit olmuyor..hepimiz çoluğa çocuğa karıştık, işimiz zor bundan sonra :) şöyle bikaç sene geçse azcık büyüseler rahatlayacağız inşallah :) 

Aşağıdaki kolajda Kerem, Doğa ve Deniz'in elele resmi var. Arkalarında güya bir at olması lazımdı. Lakin biz üçünü biraraya getirip de fotoğrafı çekene kadar at ahıra girdi :) Bi çektik baktık ki at yok :) Hayvanat bahçesinde üçü birarada çekebildiğimiz ve hayvan olmayan bir fotoğraf oldu bu :) Her baktığımda gülüyorum :)


Çok fotoğraf çekmeye fırsat bulamadım..hayvanları ancak bu kadar çekebilmişim..en güzellerini çekememişim..kaplan, aslanlar ve devasal bir kaplumbağa vardı..çekmek isterdim..


Devoş Baba ve çocuklar..bu hafta hastaydı Devoş Baba..haftasonuna doğru ancak iyileşti..çocuklar onu, o da çocukları özledi çok..bu hafta telafi edicez :)



16 Eylül 2012 Pazar

Gezdik tozduk

Bugün çoook güzel bir gün geçirdik :) Sabah 10:00da çıktık evden. Önce Ataşehir Cumhuriyet'e gittik. Anne ve baba karnını doyurdu bi güzel. Doğa ve Deniz'i evde yedirmiştik. Bizle oturdular problemsiz. Biraz kaşar peynirinden otlandılar. Biraz da ekmek yediler. Deniz portakal suyunu löpletti. Doğa her zamanki gibi içmedi. Müzeye gideceğimizi bildiklerinden "Anne ve baba aç kalsın. Hasta olsun anne ve baba" dedi Deniz :) Yani ne oyalanıyoruz hadi gidelim manasında :) anladık biz onu ;) Ama kahvaltı boyunca hiç problem çıkarmadılar (maşallah). Kahvaltıdan sonra doğru Rahmi M. Koç müzesi'ne. Ne zamandır aklımdaydı, çocukların biraz büyümesini bekledim, gidince eğlensinler, anlasınlar diye. 11:30 civarı oradaydık. Biletlerimizi aldık. Önce uçağa bindik. Deniz biraz korktu orada, pilotların konuşma sesleri var onladan ürktü. "Anne ben kooktum hadi inelim" dedi :) İndik uçaktan. Sonra açık alandaki gemiye helikoptere ve diğer uçaklara baktık. 12:00de tren turu vardı, ona katıldık. Sonra açık alandaki trenlere, arabalara, itfaiye arabasına, kamyona, çift katlı otobüse baktık. Deliye döndüler tabii :) "Anne bu ne?" "o Cehvrolet" "Anne bu ne" "bunu ben de bilmiyorum hadi bakalım" şeklinde o araba senin bu araba benim gezdik. Açık alanda bir çocuk oyun alanı var. Atlı karınca, küçük oyun evleri koymuşlar. Kaçırmadık. Müzenin içine girmeden önce atlı karıncaya bindik. Sonra içeri girdik. Deniz altındaki dalgıçlara baktık. Makinaların olduğu yerde çamaşır ve bulaşık makinası nasıl çalışıyo onlara baktık. Doğa ve Deniz düğmelere basıp çalıştırdılar. Arçelik robotu vardı, Doğa "Anne bu robot erkek, kız robot nerde?" dedi :) Anne cevap veremedi "Bilmiyorum ki nerde acabaaa?" diye geçiştirdi :) Sonra klasik arabaların olduğu bölüme gittik. Allah'ım çılgına döndü Deniz, gene "Anne şu ayaba ne marka?" "Anne bu araba ne" gibi sorularla gezdik orayı da. Herşey o kadar ilgilerini çekti ki, çok mutlu oldum onları oraya götürdüğümüze. Arabalardan sonra gemilere baktık biraz derken saat 13:30 olmuş. İlgilerini çekebilecek her yeri gezdik aslında. Biraz daha büyüdüklerinde gene gitmemiz lazım. Çıkışta tekrar bi atlı karınca yaptık. Sonra arabaya bindik, Anadolu yakasına geçtik. Arabada uyudular bi güzel. Kurtköy'de Kutluhan Et Lokantası diye bi yer varmış. Oraya gittik. Ayça Hala, Cem Amca, Güran Amca, Hale Teyze, Tuna ve Bade de bize katıldılar. Yemek yedik, sohbet ettik, çocuklar parkta oynadı derken saat beşi bulmuş.          Hepimiz kalktık. Et lokantası bahçeli bir yerdi, çocuk parkı da var içinde. Dolayısıyla çocukları oyalamak zor olmadı. Kebap seven çocuklulara tavsiye ederim. Şahsen ben pek bişey yiyemedim :) Doğa ve Deniz de yiyemedi, sadece yoğurt ve karpuz yediler. Eve geldik evde yediler. Yani öğlen öğünümüz ve meyve ara öğünümüz de kaçtı. Ama çoook eğlendiler ve mutlu oldular. Değdi yani :):) Arabada eve dönerken;
Anne: Eğlendiniz mi bugün?
Doğa ve Deniz : evettt
Anne: Mutlu oldunuz mu?
Doğa ve Deniz : evettt
Doğa: Anne gene gidelim müzeye, ben çok sevdim müzeyi
Anne: oyyy gideriz tabi, sen iste yeter ki, ben de çok sevdim müzeyi.
Zamanı geldikçe farklı müzelere gideceğiz. En büyük hayalim onlarla Türkiye'nin ve dünyanın her yerini dolu dolu gezmek, bi yandan eğlenmek bi yandan beyinleri doldurmak geliştirmek. Herşeyden haberleri olsun istiyorum. İnşallah bunun için vaktimiz ve nakdimiz olur..