25 Nisan 2012 Çarşamba

Kırklareli'deydik

23 Nisan tatilini fırsat bilip attık kendimizi babaanne ve Hayri Dede'nin evine :) Bir güzel 3 gün geçirdik ki sormayın gitsin. Çocuklar koca bahçede koşturdular, kumla oynadılar, epey bi eğlendiler. Parka parka deyip durdular. Hayri Dede'nin bahçesi park oldu onlar için :) Daha sık gideceğiz inşallah bundan sonra.

Pazar günü İğneada'ya da gittik. Yolda çok sorun çıkarmadılar. Giderken yol boyu uyudular, ben de uyudum :) Dönüşte Doğa sızar gibi oldu ama Deniz hiç uyumadı. Konuş babam konuş :) neyse ki bi buçuk saatlik bir yoldu. İğneada'da çok fazla bişey yok aslında. Balık yedik, bi çay bahçesinde oturduk sonra geri döndğk. .hava almış olduk, değişiklik oldu bize. Ayça Hala ve ailesi ve Tuğçe Hala da geldi bizle.

Pazartesi günü de 23 Nisan kutlamalarına katılalım dedik, ben ne kadar kutlamalar erken olur dediysem de herkes saat 10da başlar dediği için o saate bıraktık. 10 civarında gittik ki kutlamalar bitmiş. Kutlama adına bişey göremedi kuzular. Bi dahaki seneye kaçırmayacağız ama. Kutlamaları kaçırdığımızdan şehiriçinde biraz gezindik. İstasyon Caddesi denen yerde bi tur attık. Çocuklara balon aldık. Eve döndük. Pazartesi öğleden sonra çıktık yola ve gene yol boyu uyudular, Ataşehir'e geldiğimizde uyandılar, süper bir yolculuk oldu :)

Fotolar..




20 Nisan 2012 Cuma

Olmuyor istesem deeee...

Gene bakıcı mevzuusu. Bu seferkini de yolladım. çocuklar hiç sevemedi. Pek güleryüzlü değildi. Bugün sordum çocuklara ablayı sevdiniz mi diye ikisi de ı-ıh dedi. Abla anne babasının yanına gitsin mi dedim hı hı dedi ikisi de. Akılları herşeye eriyor artık. Bir haftadır çocukların kahkaha attığını hiç duymadım. Benle ve babaanne ile oynadıkları zamanlar hariç. Sevmemeleri normal yani. İlk günler parka götürmüştük sırf alışsınlar diye ilk gittiğimizde parkta iyiydiler ben de olacak herhaşde dedim. Ama olmadı işte gene. Çok bi beklentim de yok çocuklar sevsin çocuklarla düzgün oynasın konuşsun ilgilensin güldürsün, evde de bana yardımcı olsun birazcık o kadar. Zaten çocukları ben uyutuyorum ben yediriyorum şu anda. Aman neyse işte, bu iş ne zaman olacak bilmiyorum. Bıktım, sıkıldım, ajansların yalanından dolanından, gelenlerin yetersizliğinden...moralim sıfır..sıfırın da altında hatta........

18 Nisan 2012 Çarşamba

Yapboz merakı

Birkaç haftadır var yapboz merakları. sırf denemek için 9lu yapboz aldım pazardan. Tanesi 2 TLya ahşap yapboz :) çok güzel çıktılar valla :) Çocuklar da çok sevdi. İlk bikaç gün zorlandılar tabii, ama şimdi 9lu yapbozu yapabiliyorlar :) Aslında bunların 4lü ve 6lıları da var ama pazarda bulabildiğim en küçükleri bunlardı. Hiç beklemiyordum becerebileceklerini, 9 parça zor çünkü. Ama görerek öğrendi ikisi de.




Şebekler :)

Yatak odasında diş fırçalama sonrası yapılan şebeklikler...

Bakıcı değişikliği

Geçenlerde yazdığım kayıttaki kızı yolladım. Çocuklar için de ev için de çok yetersizdi. Pazartesi günü yeni bir abla geldi. Şimdilik iyi gidiyor gibi. Parka götürdük ilk geldiği gün çocukları. Orda daha kolay alıştılar. Parkı çok seviyorlar çünkü. Abla dikkatli, ikisini de pek güzel kaydırdı. Evdeki işlere de yardım ediyor, gayet temiz iş yapıyor, eli de yavaş değil. Yemek de yaptı çocuklara. Yani herşeyini test ediyorum şu anda. Ben ve babaanne olmadığı zamanlarda çocuklarla güzel oynuyor. Ne zaman ben odaya girsem ya da beni görseler tabii ki anne anne anneeee ler başlıyor :) Sanki zamanla olacakmış ibi duruyor şu anki kız. İnşallah olur da ben de bu bakıcı arama işinden kurtulurum. Bi buçuk aydır annelerle idare ediyorum ve ben de çok yoruldum anneler de. Hepimiz telef olduk :) Çocuklar pek etkilenmedi açıkçası, niye etkilensin anne yanında anneanne babaanne yanında. Çok mutlular :)

Bu arada Deniz geçen hafta bir gün çılgına dönmüştü. Bu hafta da 2 gün aynı çılgınlığı yaşadık. Napacağını bilemiyor insan. Öfke nöbeti denen şeylerden geçiriyor. Dışarı çıkınca sakinleşiyor. Zaten bütün yazılarda dışarı çıkarın enerjisini harcasın hoplasın zıplasın diyor. Bırakın ağlasın boşalsın diyor. Sebepli ağlamıyor, sebepli olsa yapıcaz istediğini. Dikkatini başka tarafa çekmeye çalışıyoruz genelde ama o zaman bile ağlamayı sürdürdüğü oluyor. Bir gece 25 dk boyunca aralıklı olarak ağladı. Tam sakinleştiriyorum bir süre sonra gene ağlamaya başlıyor. Neyse işte baya bi uğraştırıyor bizi Deniz. Doğa'da daha önce ufak çaplı çılgınlıklar olmuştu ama Deniz kadarını yapmadı hiç. Umarım da yapmaz. Yoksa yandık...

9 Nisan 2012 Pazartesi

Gelişmeler

Hangisini anlatsam bilmiyorum. Özellikle konuşmada çok ilerleme var. Deniz de Doğa da kelimeleri bütün halde söylüyorlar. Her tür kelimeyi. Bazen söyleyemediklerine takıyorlar, uğraşa uğraşa sonunda çıkıyor kelimenin doğrusu. Deniz cümleler kurmaya başladı. Zaten başlamıştı ama benim tekrarımla söylüyordu. Şimdi kendisi kuruyor cümleleri. İlk kendi kurduğu cümle "Anne kalk" oldu :) Bugün üç kelimeli bir cümle kurdu ilk defa. "Denis aşağı düşeysin" :) Sandalyeye çıkmış ayakta dururken bi yandan bunu söyledi. Doğa Deniz'in 1-2 hafta öncesi gibi, emir cümleleri halinde konuşuyor: otuy, kalk, yat şeklinde. Önlerine gelen yemeği artık seçe seçe yiyorlar. Yoğurt istiyorlarsa yoğut diyorlar, çorba istiyorlarsa çööö, pilav istiyorlarsa pi ya da pipi vs vs. Herşeyi anlatıyorlar. Deniz'deki anne düşkünlüğü azaldı, Doğa'da başladı. O da sanırım 1-2 haftaya biter. Bir dönem sanırım bu.

Bazı kelimeleri öyle kullanıyorlar ki cuk oturuyor, şaşıyorum. Örnek: neyse kelimesi. Aslında çok zor anlaşılabilecek bi kelime bence ama Deniz de Doğa da çok uygun yerlerde kullandılar.

Sabah kahvaltısında Deniz'de Alper kitabı var Doğa'da Meraklı Minik dergisinin son sayısı var. Yememeye başladı mı kitap verdiğim oluyor yeteri kadar yesinler diye. Oyalanırken yiyorlar. Deniz Alper kitabını Doğa'ya verir. Doğa istemez, illaki Meraklı Minik'e bakmak ister. Deniz kırar dizini oturur ve bi "Neyse" patlatıverir. Babaanne ve anne o an kopar gider :):)

Anne ördekli kitabımızı okumakta. Doğa kitabın kenarındaki yırtığa takılır. Anne "tamam kızım orası yırtılmış, anne bantlar boşver" der. Doğa bi "Neyse" patlatır, sayfayı çevirir. Anne gene gülmekten ölür :):)

Bunun gibi bir sürü bir sürü bişeyler oluyor her gün. Yazmaya vakit yok. Öyle güzel konuşuyorlar ki (maşallah), hayret ediyorum..

Bu aralar park sevdası var çok fena. Her gün parka parka diye tutturuyorlar. Bugün yağmurluydu zor dinlettim.
Doğa: paaka?
Anne: Parka güneş olunca gidicez, bugün güneş var mı Doğa?
Doğa: ı ıh.
Anne: o zaman bugün parka gidemiyecz, evde oynıycaz.
Doğa: paaka?
Anne: :):):):):)

Bakıcı işini henüz halledemedik. Perşembe günü daha önce beğendiklerimden biri gelecek, bakalım hayırlısı, umarım istediğim gibi biri çıkar karşımıza..

Başka da aklıma bişey gelmedi şu an, gelirse eklerim.

İlk müze ziyareti

Cumartesi günü ilk müze ziyaretimizi yaptık. Nasıl olacağını, durup durmayacaklarını merak ediyordum doğrusu. İstanbul Modern'in oradaki Van GoghAlive sergisine gittik. İçerisi karanlık olduğundan ve müzik yüksek sesli olduğundan korkarlar mı diye endişenlendim. Ama endişelendiğim gibi olmadı neyse ki. Maşallah bi güzel izlediler resimleri :) İçeride projektörlerle levhalara yansıtılmış resimler müzik eşiliğinde sunuluyor. Resimler yanıyor sönüyor. Bir yandan Van Gogh'un hayatından izler, sözler sunuluyor. Biz çok beğendik. Yere oturup Doğa'yı bi dizime Deniz'i biz dizime aldım. Resimler çıktıkça aa şurda ağaç var, bakın şurda at var, burda kuşlar var, çiçekler var, aydede var derken bi süre izlediler. Deniz sonra babaanne ile takıldı, bir ara babaannenin kucağında nandı söndü diyordu (resimler çıktıkça yandı diyor gittikçe söndü :)). Babaanne ve Deniz çıktılar bi süre sonra. Doğa gösteri boyu kucağımdaydı, hep seyretti. Çıt sesleri çıkmadı ikisinin de. Biz de ilk defa böyle bi işe kalkıştık, iyiki kalkışmışız. Bundan sonra, eskisi gibi, daha çok ziyaret ederiz inşallah müzeleri. Çocuklar olduktan beri pek çok şeye ara vermek durumunda kaldık doğal olarak.

Müzeden çıkınca bi 5-10 dk trenlere (daha doğrusu tramvaylara) baktık. Bir heyecan bir heyecan. Gelmesini bekledik durduk :) Sonra arabaya atlayıp Beşiktaş'a gittik. Yıldız Teknik Üniversitesi'nin oradaki parka gittik. Çocuklar paaka paaka diyip durdu çünkü. Kaydıraktı, salıncaktı, tahterevalliydi, toptu derken biraz da orada vakit geçti. Mamalarını yediler. Sonra Beşiktaş'a indik. İnerken bi yandan piş piş. Uyudu ikisi de. Biz de bi güzel yemek yedik sakin sakin :) Beşiktaş'tan sonra eve döndük. Velhasıl sabahın köründen akşama kadar dışardaydık, ayaklarımız kopmuş. Ama çok güzel bir gün geçirdik ailecek :)

Pazar günü de Ayça Hala ve Cem'le kahvaltı ettik. Sonra Göztepe Parkı'na gittik. Park dönüşü çocuklar arabada sızdı. Biz de onlar uyurken pazar alışverişini yaptık, babaanneyi arabada bırakarak. Sonra çocuklar uyandı. Palladiuma gittik. Orda da çocuklara bişeyler aldım gene. Üst baş, mayo, şapka, atlet gibi şeyler. Bi süre de orada oyalandık. Çocuklar sıkıldı, kapalı yerden hoşlaşmıyorlar pek. Çıktık. Ataşehir'de yemek yedik. İlk defa lahmacun yediler, iyi bir lahmacun tabii ki. Aslında yanımda yemekleri her zaman taşıyorum. Dışarıdan pek bişey yedirmedim bugüne kadar. Çantam dolu çıkıyorum evden. Meyvesinden ekmeğine kekine yoğurduna yemeğine kadar herşeyi alıyorum. Gene almıştım ama verdim işte lahmacundan. Yemek sonrası eve döndük. Gene akşamı ettik dışarıda. Eve geldik haşat olmuşuz hepimiz :)

Bol güneşli, hareketli, mutlu bir haftasonu geçirdik.

Göztepe Parkı'ndan fotolar...

Bunlar saçlı çiçekler..üflüyoruz, çiçek kel kalıyo :) Doğa tüylerden huylanınca hemen saçlı çiçek yaptık oyuna çevirdik..huylanma bitti bu sayede..




Laleleri koparmıyoruz, çünkü onları amcalar özellikle dikmiş..sadece otların arasındaki çiçekleri koparıyoruz..hemmen anneye veriyoruz :)


4 Nisan 2012 Çarşamba

Bu bakıcı işi ne zor

Napacağımı bilmiyorum şu anda. Gelen kız güzel oynuyor çocuklarla ama sadece oynuyor. Kitap okuyayım, resim yapayım, bişeyler öğreteyim derdi yok hiç. 2. haftası olmasına rağmen çocukların kitaplarından sadece 2 tanesini okudu. Yani yetersiz buluyorum açıkçası. Ne katabilecek çocuklara sorusu var kafamda. Öte yandan köyde büyümüş olmanın verdiği senli benli konuşmalar, rahatlıklar, cevap vermeler var. Belki kötü niyetten değil fazla samimiyetten (benim açımdan değil de onun kendi açısından fazla bir samimiyet var), ya da açık olmaktan bilmiyorum. Onun dışında bir de beni düşündüren çok yavaş hareket ediyor olması. Beni görseniz evde dört dönüyorum herşeyi yetiştirmek için. 5 dkda kahvaltımı yapıyorum yemeğimi yiyorum, yarım saatte 4 tencere yemek koyuyorum, bi yandan oynarken elim bi yandan oynamadıkları oyuncakları topluyor ve kafam ve gözüm sürekli çocuklarda. Ama kız öyle değil o kalkana kadar ben kalkıp herşeyi halletmiş oluyorum. Dün Doğa uhu dedi, yani yapıştırmak istiyor bişeyleri. Ne dese beğenirsiniz uhu taaa orda Doğa. Ben de teyzesi kalkıp alsın Doğa yapıştırma yapmak istiyor dedim. Kalktı aldı da yapıştırma yaptılar. Tezgahın üstü hep bulaşık dolu, ben bi iş yaparken anında yapıp anında çıkan bulaşığı koyuyorum makinaya birikme olmuyr hiç. Çocuklar ya etrafımda oluyor ya da bi şekilde oyun oynuyorum iş yaparken bile. Çocukların bulaşığını dahi ben yıkadım dün hatta kızın bulaşıklarını bile. Yani yavaşlığı öldürdü beni. Dün her yerim ağrıyordu. Evdeki tüm işi yaptığım gibi çocukların işlerinde de çok fazla bir rahatlama yaşamadım. Yani yetişebilecekmiş gibi durmuyor.

Tek iyi tarafı çocuklar onu sevdiler. Ama bu bir kriter mi? sonraki gelecek olanı sevmezler mi diye soruyorum kendime. Çocuklara yaklaşmasını bilen biri olursa illaki severler. Çocukları kandırmak çok zor değil. İki oyun iki parka gidince hemencik seviyorlar aslında.

Napayım şimdi ben?
Ajanstan yeni bi eleman mı isteyeyim?
Daha önce özelliklerini çok beğendiğim ama babası vefat eden kişi ile mesajlaştım hala çalışmaya başlamamış. Bir süre daha başlayamayacakmış. Beklesem mi bilmiyorum. Ne kadar süreceğini sormam gerekiyor.
Offfffffffff