29 Aralık 2011 Perşembe

Bi sohbet bi sohbet :)

Bu aralar pek bi sohbetiz :) Tek tek kucağıma alıyorum, sorular soruyorum, bi cevaplar bi cevaplar :) bayılıyorum dinlemeye :)
bazen kendiliğinden çıkıveriyor yeni bir kelime..sabah Deniz halka halka halka diyordu :) halka oyuncakları var, o da elinde..
sürekli bir taklit etme, sürekli söylemeye çalışma..muhteşem bir çaba var..
birileri onlarla konuşsun, kitap okusun, bişeyler göstersin, bayılıyorlar..
bütün günü çok az oyuncak oynayarak geçirdiğimiz oluyor..konuş konuş konuş..bazen kendi sesimden başım ağrıyor :)

en son çıkanlar:
bibis (bisiklet)
halka
tüü (tül)
hüt (süt)
aslında herşeyi söylüyorlar artık ama aklıma gelmiyor yazarken..ekliycem diyorum eklemeyi unutuyorum..

bu arada geçtiğimiz haftasonu anneanne ve dede geldiler, çok mutlu olduk. En son bayramda Antep'te görüşmüştük anneanne ve dede ile. Özlemişiz. Çocuklar hiç yadırgamadılar bu sefer. Anneanne sabahtan akşama kadar oynadı Doğa ve Deniz'le. Dede Deniz'le yastık savaşı yaptı :), Doğa ve Deniz'e resimler çizdi. Velhasıl kısacık 2 gün hemencik bitiverdi. Şimdi soruyorum dede nereye gitti diye. Cevap: İşe :):):) Bizim evden giden herkes işe gidiyor :):)





23 Aralık 2011 Cuma

Kavgalar ve kelimeler

İşte başladık kavgalara..bugün sabahtan öğlene kadar iki kere kıyamet koptu. Birincisi bir oyuncağı paylaşamamaktan diğeri de bir kitabı paylaşamamaktan. zilyon tane oyuncağımız ve kitabımız var ama illaki o birinin istediğini öteki de isteyecek. Ağlaşmalar çekişmeler..Önce kimin elindeyse diğerine aldırtmıyorum. Onla Deniz oynuyodu diyorum, gel başka oyuncakla oynayalım diyorum. Yerse başka oyuncakla oynuyoruz, yemezse (ki genelde yemiyor artık) o zaman ağlayacaksın Doğa diyorum. Biraz ağlamasına izin veriyorum, anlasın ağlayarak bişey olmayacağını. Sonra hemen başka bişeye ilgisini çekmeye çalışıyorum. Ve susuyor ilgisini çeken bişey olduğu an. Aynı şeyler tam tersi durumda Deniz için de geçerli tabii.

Kelimelere gelince, her gün yeni kelimeler çıkıyor ağızlarından. Yazmışlar kafalara, bir anda çıkarıveriyorlar ortaya :) Dün çıkanlar;

İş (baba işe gittiii den kalmış)
Eş (eşini bul oyunundan)
Öbü (Özgül. annenin adı ne? Öbü :))
Ayde (Ayşe, Doğa'nın en yakın arkadaşı :) parmak kadar bir bebek :))
Ede (Ege abimiz :))
Tardan (kardanadam)
nan (yandııı..her akşam lambaları yaktığımızda yandııı deriz biz :) Deniz de artık naaan diyor :))

22 Aralık 2011 Perşembe

Fotoğraf

Cam güzelleri :) Bayılıyoruz camdan kuşları, uçakları, arabaları seyretmeye. Bazen gelen geçeni, bazen karşı apartmandaki teyzeleri..anlatıyorum da anlatıyorum..altıüstü bir küçük sokak :)


Güzeller güzeli kızım benim..fındığım, fıstığım..
bu aralar siması biraz değişti gene sanki..
Sağ alt köşede utanma pozlarında :)


Benim kıvırcığım, kaymaklım, ballım, boncuğum..
O kıvırlarını yerrrrimmmm..(şimdi gidip yiyorum :))

21 Aralık 2011 Çarşamba

Gene bir ilginç dönemdeyiz :)

Geçenlerde bi yazı yazmıştım Deniz'de değişik değişik davranışlar başladı, bebeklikten çıktı çocuklaşmaya başladı hareketler diye. Aynı durum dünden beri Doğa'da da başladı :) (aslında burda gülsem mi ağlasam mı bilemiyorum). Bir inatlaşmalar, birbirlerinin elinden oyuncakları almalar, diretmeler, ağlamalar, ağlayınca istediğinin olacağını sanmalar, olmayınca gene ağlamalar...falan filan..

Bakalım neler göreceğiz 3 yaşa kadar :) hatta 4..sonrası daha iyiymiş okuduklarıma göre..

20 Aralık 2011 Salı

Kelimeler kelimeler..

Doğa ve Deniz 17 aylık olmak üzereler. Bir kelimeleri var ki ikisinin de, hepsine hepsine bayılıyorum :):) Ama favorim değişik değişik melodilerle çıkan Anne kelimesi tabii ki :)
Doğa Deniz'e göre kelimenin bütününü daha rahat söyleyebiliyor. Deniz'in de söylediği çok kelime var ama ilk heceleri daha çok söylüyor, bütününü söylediği kelimeler daha az. Tabii bunda Doğa'nın ilk heceleri Deniz'den önce söylemeye başlamış olmasının payı var.

Neyse aklıma gelenlerden bazıları...

- Anne
- Baba
- Mama
- Gel
- Gitti
- Paat (düşünce söylenir :))
- Biye (bilezik)
- Epis (elips)
- Ebi (elbise)
- Bes (bez)
- Pa (palyaço)
- Hobo (robot)
- Bobo (Bonbon, Deniz'in köpeğinin adı)
- Pak (kapak)
- Maa (makina, çamaşır makinası ve bulaşık makinası için kullanıyorlar)
- pis
- ip
- hüü (su)
- çil (yeşil)
- yidiz (yıldız)
- el
- göö (göz)
- daa (daire)
- abi
- aatı (artı)

Unutmamak adına aklıma geldikçe ekleyeceğim..İlk kelimeler çok tatlı, çok şirin çünkü :)

Deniz'le sohbetteyiz:

- Buzdolabında ne var oğlum?
- Maamaa

- Bu ne oğlum?
- maa (çamaşır makinası)
- nası dönüyo makina?
- Deniz kafasını döndürür, anne gülmekten ölür :):)

Sokaktaki köpeğin akşam üzeri havlaması üzerine anne hemen atmasyon bir hikaye yazar. Meğerse köpeğin karnı acıkmış ondan havlarmış. Annesi duymuş, çağırmış köpeği, mama vermiş....miş miş miş..
- Dışardaki köpekler nası yapıyodu?
- hov hov hov
- Sonra annesi ne dedi köpeğe?
- Geeel
- Evet, geeel oğlum dedi. Köpek koşa koşa gitti annesinin yanına. Annesi ne verdi köpeğe?
- Maamaa
- Sonra köpek ne dedi? Eline sağlık annecim, teşekkür ederiiim.

vs vs vs.. aslında her gün türlü atmasyon oyunlar oynuyoruz, atmasyon diyaloglar kuruyoruz :) Artık evde dışarıda etrafta ne gördüysek ona göre şekilleniyor günümüz :):) Yoksa nasıl geçecek vakit ? :)

15 Aralık 2011 Perşembe

Bir ilginç dönemdeyiz :)

Oğluşum büyüyor mu ne? Bir ilginç hareketler..şu ilk ergenlik denen şey bu mu? kitaplarda 18-24 aylık arasında olur diyor ve çoğunlukla 18 aydan başlarmış. Gerçi bizimkiler henüz 17 aylık olmak üzereler. Olan şu:
- Anneye düşme
- Türlü kıskançlıklar. Örnek: Doğa'nın altı alınır, Deniz aldırtmaz, mızırdanır. Doğa mama yer, Deniz mızırdanır ben de yiycem diye. Doğa salıncağa biner, Deniz mızırdanır ben de bincem diye.
- "Doğa da yapsın" ısrarları. Ben salıncağa biniyorum Doğa da binsin. Binmezse ağlamalar (ki bindirmiyoruz sırf Deniz istedi diye). Anne Doğa'ya gel der, Deniz zorla Doğa'nın elinden tutup getirir.
- Kendini yere atıp tepinme: Bu henüz bir kere oldu. Dün dişlerimi fırçalarken çocuklara da diş fırçalarını verdim. Taklit etmeye çalışıyorlar her seferinde, baya da bi eğleniyorlar. Fakat diş fırçalamanın sonunda fırçaları vermek istememeye başladılar. Hadi kim fırçaları yerine koyuyor diye soruyorum her seferinde. Güzel güzel koyuyorlardı. Dün Deniz koydu fırçasını, Doğa vermek istemedi. Bunun üzerine tam Doğa fırçasını koyarken Deniz fırçasını geri almak istedi. Ben de "Tamaaaam herkes fırçasını koydu. Annenin fırçası burda, babanın fırçası burda, Doğa'nın fırçası burda, Deniz'in fırçası da burdaaa. Hadi salona oynamaya gidelim." dedim. Doğa salona doğru koşarken Deniz yerde tepinmeye başladı :) Ben de tamam oğlum sen ağla biraz, sonra gel, ben salona gidiyorum dedim. Önce kalktı kapıya yöneldi, ben bakınca geri koşup yattı yere. Arkamı döndüm gittim salona bişey demeden. Sonra Deniz de geldi :) oynamaya başladık, biraz mızmızlandı oyunun başında ama sustu sonra. Umursamadım neticede. Umursamayı da düşünmüyorum. İsterse tepinsin napayım, ağlar gelir. Zaten hep numara, hep numara :) Ama bende o numarayı yiycek göz yok ;)

İlk yerde tepinmemizi yaşadık :):) Bakalım daha neler göreceğiz..

12 Aralık 2011 Pazartesi

Salıncaklarımız :)

Daha önceden çarşaf ve yastıkla kurduğum salıncak paylaşılamayınca ve sırasını bekleyen diğeri inene kadar ağladığından çareyi iki salıncak kurmakta bulduk. Bauhaustan iki tane asmalı salıncak aldık. Böylece çingen salıncağına göre daha güvenli olmuş oldu. Salıncaklar takılana kadar dibinde beklediler. Çengeli takmaya gelen adam salıncağın birini alınca Doğa birazcık sinirlendi :) Amca almıycak salıncağını diye diye zar zor taktırdık salıncakları :) Şimdi keyfile biniyorlar :)



Konuşmalar, gelişmeler

Çocuklarla aramızda geçen dialoglardan bazıları:

Anne: Doğacığım bak bu elips. Elipsten çiçek yapıyorum şimdi.
Doğa: Epis :)
Anne: Neymiş neymiş?
Doğa: Epis :)
Anne güler güler güler :):):)

Anne: Devrim kim?
Deniz: Baaa (baba)
Anne: Nerede Devrim?
Deniz: Muu (bi yandan mutfağı gösterir)
Anne şokta :) ne ara duyup öğrenmiş Devrim'i anlamıyorum..Bu olayın sonrasında kendi ismimi de öğrettim. Annenin adı Özgül babanın adı Devrim. Oğlumun adı Deniz kızımın adı Doğa.

Anne: Ayşe ve Ali'yi ve onların evini göstererek bu oyuncak kimin?
Doğa: Kendini gösterir
Deniz: Doğa'yı gösterir
Anne: Bu Doğa'nın ve Deniz'in oyuncağı
Anne: Köpeği göstererek bu oyuncak kimin?
Doğa: Kendini gösterir
Deniz: Doğa'yı gösterir
Anne: Bu Doğa'nın ve Deniz'in oyuncağı
Anne: Tırı göstererek bu oyuncak kimin?
Doğa: Deniz'i gösterir
Deniz: Kendini gösterir
Anne: Bu Doğa'nın ve Deniz'in oyuncağı
Ben ne kadar ikinizin de desem bi fark ettim ki kendi aralarında sahiplenmişler oyuncakları. Bu sahiplenme şu şekilde oluyor. Diğerini itekleyip de en çok oyuncakla oynayan o oyuncağın sahibi oluyor. Tabii bunda farklı şeylere ilgi duymalarının da etkisi var. Ama beni şaşırttılar doğrusu. Ben farkında olmadan kendileri ayırmışlar oyuncakları.

Anne: Maviyi gösteriri, bu ne renk oğlum.
Deniz: Maaaa
Anne: Moru gösterir bu ne renk oğlum
Deniz: Mooo
Anne: Pembeyi gösterir bu ne renk oğlum
Deniz: Peee
Anne: Kırmızıyı gösterir bu ne renk oğlum
Deniz: Kiii
Anne: Yeşili gösterir bu ne renk oğlum
Deniz: şu an buraya yazamayacağım ama yeşile benzeyen bi ses çıkarır
Anne: Sarıyı gösterir bu ne renk oğlum
Deniz: bi türlü S sesini çıkaramadğından cevap veremez :) ama sarı düdütü göster dersem gösterebilir. Tek derdi S yi çıkaramamak, yoksa sarıyı bilir :)

Anne, baba, Doğa ve Deniz elele tutuşur kutu kutu pense oynar :) bir döner, iki dönerler snra eller bırakılır anne kutu kutu penseyi söylerken Deniz ve Doğa kendi etraflarında dönmeye başlar :) Kendi etraflarında dönmeyi de kendileri keşfetmiş. Bi fark ettik ki dönüyorlar :)

Ve anneye yardımlar..
Anne: Oğlum bana biraz yardım edebilir misin? Gel şu oyuncak sepetini beraber taşıyalım.
Deniz: Koşarak sepetin ucundan tutar, bi güzel odaya taşır annesiyle. Sonra (en bayıldığım kısım bu:)) yorulma sesi çıkarırı. huuuuh şeklinde. Aman ne de çok yormuşum oğlumu :)

Anne: Bana yardım edebilir misiniz, şu çorapları çekmeceye atalım. Deniz koşar toplar toplar, çekmeceye atar atar. Doğa hiiç üstüne alınmaz. e hadi kızım şu çorabı da sen getir derim, bi tane çorap lütfedip getirir :)

Anne: Bana yardım edebilir misiniz, şu oyuncakları sepete koyalım. Hadi kim kırmızı arabayı getirir? Deniz koşar, arabayı alır sepete atar. Doğa hiiiç oralı olmaz :) Deniz bütün oyuncakları toplaaar toplaar, sepete atar. Doğacım şu palyaçoyu da sen getirir misin? Doğacığım lütfeder gidip palyaçoyu getirir :)

Anne: Bana yardım edebilirmisiniz, annenin yatağını toplayalım. Deniz battaniyeyi verir misin? Doğa yastığı odaya götürür müsün? Deniz battaniyeyi alır anneye verir. Doğa yastığı alır odaya götürür. Bazen de itiraz etmez, duymazlıktan gelmez Doğacığım. Tamamen keyfine kalmış bi durum :) Deniz görev adamıdır, çoook yardım eder annesine :) Ama hep biraz yorulur, huuuh efekti vermeden duramaz :)

Bu yardımları isterken gene farkında olmadan iyi bişey yapmışım. Geçenlerde okuduğum bir kitapta yazıyordu çocuklara küçük işler vermek yardım istemek onları çok mutlu edermiş. İşe yaradıklarını hissederlermiş :) Aklınızda bulunsun ;)

8 Aralık 2011 Perşembe

Çılgın bir gün :(

Çok yorucu, uğraştırıcı, stresli ve çılgın bir gün geçirdik bugün. Deniz 3 gecedir 4:00 sularında uyanıp sabaha kadar uyumuyordu. Dayanamadım ve bu gece ben bakayım dedim Şehnaz'a. 4:15te uyandı. Gittim yatağında yanındaki sandalyeye tünedim. 4:33e kadar başında bekledim. Yat oğlum, uyu oğlum, ben yanındayım oğlum, bak herkes uyuyo oğlum falan oğlum filan oğlum. Her zaman uyuyan çocuk uyumadı. Yere aldım, ayakta salladım. Sırtüstü koydum, sağa çevirdim sola çevirdim, baktım hep etrafı seyrediyor. Yüzüstü yatırıp salladım. Biraz mayıştı. Tabii bu mayışmaya gelene kadar bi 20 dk geçti en az. Mayıştı diye yatağına aldım. Yatağına aldıktan bir süre sonra gözleri kapanmaya başladı. Ve uyuması 5:22yi buldu. Gözüm hep saatte anladığınız gibi. üya uyuyorum sandalyede. 5:30da artık daldı herhalde dedim. yatağıma gittim. 5:37de yani uyuduktan 15 dk sonra ağlamaya başladı gene. Gittim yanına, Şehnaz da geldi. Şehnaz'ı görüne çığlık çığlığa ağladı gene. Naz naz naz. Sen çık seni görmesin dedim. Aldım yataktan, pencereden baktırdım, bak oğlum gece hala, herkes uyuyo, baba uyuyo, Şehnaz uyuyo, Doğa uyuyo. Sakinledi ama yatağa girmek istemedi. Salona çıkardım. Bak kimse yok yedim, herkes yatağına yattı, hadi sen de yatağına yat. İkna oldu nihayet. Gittik yatağına. Ben yanındayım dedim, uyuyunca ben de yatağıma gidicem dedim. Bunu derdemez ayağa kalktı, kollarını uzattı. Beni al demek oluyor bu. Aldım. Hadi o zaman annenin yatağında yatalım beraber dedim. Aldım götürdüm ve 6:00 civarında uyuyakaldı. 8:10 civarında da beraber uyandık. Tabii bu anlattıklarım günün kalanına göre güzel kısmı.

Uyandıktan öğlene kadar keyfi iyiydi. Benle yatınca keyifle kalkıyor genelde. Öğleden sonrasından akşama kadar ağla ağla ağla, niye ağladığını anlayamadım bir türlü. Ara ara ağlıyor ara ara oynuyoruz. Gene susuyor gene ağlıyor. Bir garipti. Köpek dişini çıkarmaya çalışıyor, ondan mı dedim, ama bugün çok ağladı. Öğlen uykusunu 3 kere denedik. Uyumadı. Uyumak istemiyor, o zaman da ağlıyor diye bugün uyutmayalım dedim. Bu sefer uykusuzluğun getirdiği huysuzluk eklendi olaya. Bir de hiçbir şey yiyemedi bugün, hep bi kusma isteği dişinden dolayı. Öğlen yemek yemedi, muhallebi verdik. Rendelenmiş meyveyi yemedi, kavanoz meyvesi verdim. Birazcık kek yedi. Onu da bebek kek diye diye yedirdim. Akşam da yemek yemedi. Sadece yoğurt ve tarhana çorbası. Sanırım açlığın getirdiği huysuzluk da eklendi. Bütün gün ağla sus ağla sus şeklinde geçti. Ne yapacağımı bilemedim. Oyunla sakinliyor ama bi süre sonra gene ağlıyor. Ne istiyosan göster oğlum diyorum. Bi yerin mi acıyo diyorum. Dişin acıyo mu diyorum. Bunlara göstererek cevap verebiliyor normalde. Üstelik Calpol de verdim ağrısı mı var acaba diye. (normalde diş ağrısında da çok kullanmıyorum, daha hafif olan jeli kullanıyorum sadece). Gene geçmedi ağlamalar. En son akşam banyo yaptırdım. Sonra yatırdık. Gene yatmak istemiyor. Napıcaz napıcaz derken aklıma şu geldi: acaba battaniyesini mi istiyor ondan mı uyuyamıyor. Yumuşacık bi battaniyesi var (iki tane var o battaniyeden biri Doğa'nın biri Deniz'in). Deniz onu okşaya okşaya uyur. Önceden köpeğini okşaya okşaya uyurdu. Bu aralar favorisi o batttaniye. Biz de öğlen o iki battaniyeyi yıkamıştık. Şehnaz kaloriferin üstüne atmış. Akşam kurumuş getireyim dedi. Getirdi. Aldı battaniyeyi sustu ve uyudu. Ve ben kendime ne kadar kızdım anlatamam :(:(:(:( Öğlen de belki battaniye yok diye uyumadı. uyuyamayınca huzursuzluğu arttı, üstüne yemek de yiyemeyince hepten arttı ve patladı patladı durdu çocuk bütün gün.

Tabii gene de yüzde yüz emin değilim sebepler bunlar mıydı. Ama normalde huzursuz bi çocuk değil. Neticede bütün günümü Deniz'i çözmeye çalışarak ve kafayı yiyerek geçirdim :( Yoruldum. Sabrımın taştığı anlar oldu. En çok buna kızıyorum bir de. Çocuk zaten dertli ve derdini anlatamıyor bir de ben üstüne gidiyorum. Siz siz olun, çocuğunuzun bağlandığı bir nesneyi yıkayacakken yüz kere düşünün. Bundan sonra ben de ikisini bir atmıycam yıkamaya. Ya da belki bi tane daha yedek alıcam.

Şimdi otur ağla Özgül :(:(:(:( Sabrının taştığı anları düşün, bin kere pişman ol, bi daha da yapma........

Not: Dün yazdığım yazıyı bi daha okuyunca, gören de çocuğu hırpaladım sanır dedim. Düzeltme yapayım, pişman olduğum şey oğluşuma sesimi yükseltmem :( "ne istiyosun oğluuum?" ve "niye ağlıyosun oğluuum?" şeklindeki 2-3 ses yükseltmesi. Yaptığımın ne kadar saçma olduğu zaten ortada :( çocuk kendini ifade edebilse zaten ağlamaz söyler ve çaresine bakarız. Ama çok çaresizler şu anda :( bi konuşmaya başlasalar belki daha kolay olacak bazı şeyleri çözmek...

Gene bir yoğurt denemesi

Bu işin sonu nereye varacak merak ediyorum doğrusu :) Deneyimli anneler size soruyorum, ne kadar sürer bu durum :) ?



Aile olmak...

Haftabaşında çocuklara diş fırçası almıştım webden. Bugün geldi kargo ile. Bi fırçalama denemesi yaptık. Doğal olarak fırça garip geldi. Fırçanın ucundan çok sapını soktular ağızlarına. Kaldı ki bugüne kadar hep yanlarında diş fırçalıyorum birazcık olsun aşina olsunlar olaya diye :) Ama gene de saplarıyla başladık bu işe :):) Herhalde bir ara fırçanın başına geçeriz :)

Fırçalama işi bittikten sonra, hadi şimdi fırçalarımızı yerine koyalım dedim. Bizim banyodaki diş fırçalarımızın olduğu fırçalığa tabii ki. İkisi de koydular fırçalarını. Bir garip geldi ki bana..4 fırça..2 büyük, 2 minicik :) Çok güzel oldular yanyana :) Aile olmak bu dedim...Saçma gelecek belki ama ben çok mutlu oldum :)

6 Aralık 2011 Salı

Denemeler

Kendi başlarına yeme denemelerine devam ediyoruz. Bugün gene yoğurt öğününde tabakları önlerine koyduk, kaşıkları verdik ellerine. Deniz çok çabalı maşallah. Doğa hiç istemedi kendi başına yemek. Bi sen bi ben, hadi bana mama ver, hadi bebeğe mama ver şeklinde kaşığı tutmasını zar zor sağladım. O da sadece iki kere. Zamanı mı değil yoksa zamanı geçtiğinden artık kendi yemek istemiyor mu? Ya da zamanla değişir mi? Görücez yaşayarak. Umarım geç kalmamışımdır.

Doğa biraz rahat bir çocuk. Öyle ay şunu yapayım bunu yapayım dertleri yok pek. Bişey getir dersin getirmez :), şunu toplayalım dersin toplamaz :). Çok görev adamı değil yani. Canı isterse yapar istemezse yapmaz. (artık kime çektiyse :) ?). O yüzden biraz uğraştıracak bizi hep :) Bişey de diyemiyorum, benden çok şey almış kendine. Hep annem ve kendim aklıma geliyor :)

Deniz tam bir görev adamı. Acayip de düzenli, bi değişik çocuk :) İstekli, hevesli, herşeye karşı. Ne yap desen yapar :) Doğa'ya söylersin Deniz koşup yapar, o derece yani :) Ateşşşşş gibi benim oğlum :) İnşallah Doğa'yı da o noktaya getirebilirim ama Doğacığım birazcık da asi :)

İkisi de güzel :) İki farklı çocuğu aynı zamanda tanımaya çalışmak ilginç bir deneyim :)

Yoğurt yerken çektiğim fotoğraflardan birkaçı..Birileri pek sıkılmış :), birileri de çok eğleniyor :)




Resim Tahtalarımız

Daha önceki bir yazıda bahsettiğim resim tahtalarımız..


5 Aralık 2011 Pazartesi

Kaşıkla yemek yeme çabaları

Geç mi kaldım geç mi kaldım diye kendimi yiyordum bikaç haftadır. Ellerine hep bişeyler veriyoruz, ekmek, salatalık, domates, peynir, muz vs gibi şeyler. Ama kaşıkla tabağı önlerine koymamıştım hiç. İki çocuğun yemek faslı zaten olaylı ve uzun bir iş. Ellerine versen bi türlü vermesen bi türlü. Tek çocukla uğraşmak her zaman daha kolay. Ama artık zamanı geldi sanırım.

Haftasonu biraz webde de dolandım. Zamanında çocuklarının eline kaşık vermeyip sonradan çok pişman olan annelerin yazılarını okudum. Panik oldum hemencik :) Eneeem dedim nolursa olsun vericem artık şu kaşığı.

Bugün yoğurtta deneme yaptım ilk. Valla Deniz sol eliyle de sağ eliyle de bi güzel tuttu kaşığını, daldırdı daldırdı yedi :) çok da döküp saçmadı, yere bi damla yoğurt dökülmedi öyle diyim. Tabii masası ve önlüğüne bulaştı, o kadarı da olur. Ama fırlatmadı, adam gibi yemeye çalıştı. Bi kaşık da ben aldım elime. Biraz ben verdim biraz kendi yedi :) Ağzına denk getirdi yani :)

Doğacığım ilk 3-5 kaşığı kendi yedi, sonra sıkıldı. Belki de yiyesi yoktu bilmiyorum. Biraz parmaklarını içine soktu. Sonra yala parmaklarını dedim yaladı azıcık :) Kaşığını sağ elle tuttu hep, o da ağzına denk getirdi. Yani denemeler başarılı. Ama bi süre sonra istemedi yemek. Biraz bekledim çünkü her yerde müdahele etmeyin ne yaparsa yapsın ister oynasın ister döksün saçsın diyordu. Yeteri kadar bekledikten ve Doğa oynamaktan da sıkıldıktan sonra kalanı da ben Doğa'yı oynata oynata yedirdim bi şekilde.

Velhasıl, başarılı bir ilk deneme oldu. Mama sandalyeleri ve önlükler dışında bi dökme saçma da olmadı. Bu bikaç hafta hep bir öğünü deneticem. Bakalım nasıl sonuçlanacak..Ümitliyim :):)

Kameraya çektim ama buraya koyamıyorum, dosya çok büyük..

A B C

Bu yeni nesil çocuklar bir acayipler. Doğa ve Deniz A ve B yi öğrendiler. Sevinsem mi üzülsem mi bilemedim. Aslında illa ki öğrensinler diye yaptığım bişey yok. Oyuncak masalarının üzerinde vardı, ben de bikaç kere gösterdim, öğrenebilirler mi diye merak ediyordum açıkçası. Çok küçükler çünkü. Her yerdeki A ve B leri gösteriyorlar artık. Dün giydiğim kazağın üzerindeki yazıdaki bütün A ları bulup gösterdi Deniz. Yandık dedim, bu gidişle 3 yaşında okumayı sökersiniz siz :)

Sanırım harfleri çok da göstermemek lazım. 5 yaşında okuma yazma toplama çıkarma öğrenmiş ve 6 yaşında doğrudan ikinci sınıfa başlamış bir insan olarak hayatta herşeyi erken yaptım. Girdiğim her ortamda, iş hayatı da dahil hep en küçük ben oldum. Dezavantajı yok bunun hatta avantajlı da bazı açılardan, ama gerek de yok. Herşey zamanında daha güzel :)

Annem derdi ki önüme getirip kitabı oku derdin, bi süre sonra öğretmek zorunda kaldım. Aynı şeyi şimdi benim bıdıklarım yapıyor. Kitabı alıp koyuyorlar önüme. Bu ilgi böyle devam ederse yandık diyorum :) Hadi şimdi dümdüz okumuyoruz, resimleri anlatıyoruz, ileride masalları okumaya başladık mı görücez ne olacağını..

Bu arada resim tahtası aldım ikisine de birer tane. Şu mıknatıslı olanlardan. Şiddetle tavsiye ederim. Ellerinden düşmüyor :) düdüt çiziyorlar, meev çiziyorlar, havhav çiziyorlar vs :) öyle diyorlar ne çizdiniz deyince :) benzemiyor tabii ki şimdilik ne havhava ne meeva ne düdüte :) bir ara foto çekip koyucam bloga da.

3 Aralık 2011 Cumartesi

Kuzey Ali, Defne ve Mert geldiler :)

Çook uzun zamandır görüşmek istiyorduk, nihayet geçtiğimiz Perşembe görüşebildik. Mine Teyze, Nariye yenge, Kuzey Ali, Ebru Teyze, Defne ve Mert bize geldiler. İlk saatler kimse kimseye dokunamadı tabii :) Herkesin çocuğu var, herkes anlayışlı, herkes çekine çekine yaklaşıyor :) Sonraları herkes birbirine ısındı neyse ki. Mineler erken kalkmak zorunda kaldılar, onlar gidene kadar aklıma gelmedi fotoğraf çekmek. Keşke beşini birlikte çekebilseydim.

Kuzey Ali çook tatlı olmuş. Herkese gülücükler atıyor. Maşallah, hiç yabancılaması yok, huysuzluğu yok, ağlaması çok az. Maşallah maşallah diyeyim tekrar. Çok sevimli ve cana yakın bi çocuk. İnşallah böyle devam eder. Giderken bizde kaşıklarını, önlüklerini ve diş kaşıyıcılarını bırakmışlar. Doğa ve Deniz'e soruyorum bu kaşık kimin diye. Cevap: Kuuu :):) Kuzey'inmiş :):):)

Defne ve Mert de çook tatlılar maşallah. İki maviş boncuk :) Nazarlar değmesin. Bir güzel yemek yiyorlar, valla şaştım kaldım. Bizimkilerin iştahı çok yok, keşke azcık iştahları olsaydı. Doğa ve Deniz, Defne ve Mert'i de çok sevdiler. Hala konuşuyoruz Defne ve Mert geldiler bize diye :)

Bu arada benim cadı kızım mama sandalyesini kimseciklere vermedi. Oğluşum da vermek istemedi ama mızırdanıp sonra verdi. Kızım oturtmadı resmen. Hatta Defne oturmuştu, kaldırıp Deniz'in sandalyesine koyduk. Birazcık ayıp ettik. Ama bu dönemlerde sahiplenme duygusunun gelişmesi gerekiyormuş. Bi yandan paylaşmayı teşvik ederken, bazı şeyleri bu Doğa'nın bu Deniz'in diye ayırmam iyi olmuş. Farkında olmadan sahiplenmeyi de öğrenmişler. Doğa mama sandalyesini, tabağını, önlüğünü, havlusunu, yastığını, sandalyesini, defterini Deniz'e bile vermez. O biçim :) Deniz de aynı şekilde, ama oğluşum biraz daha ılımlı gene de.

Bu arada şu an birlikte oynama yok. Birazcık daha büyüdüklerinde bir araya getirsek süper olacak :):) Aslında daha sık görüşebilsek çok güzel olurdu.

Bu fotoğrafı çekerken Defne uyuyordu..


Çocuklar kendi aleminde biz fotoğraf peşinde :)


Bizim lokumlar :) Kader ortakları :)


Defne'yi bi türlü gözleri açık yakalayamadım :( Bütün fotoğraflarda gözler kapalı çıkmış. Oysa ki maviş maviş gözleri var Defneciğin :)

Bu haftanın bombası :)

Bu haftanın en büyük gelişmesi, artık Kim ve Kimin sorularının cevabını veriyor olmaları :) Artık iki sorunun da cevabı beee (yani ben/benim) olmaktan çıktı. sorunun cevabı kim ile alakalı ise o kişi gösteriliyor artık. Tabii yapmamaları gereken bişey olduğunda sessiz kalabiliyorlar ya da birbirlerini gösterebiliyorlar artık :)

Bu arada akşamları yataklarında uyumaları da devam ediyor. Yatırıyoruz, ninniyi açıyoruz, ortadaki sandalyede oturuyoruz. Deniz genelde çabuk uyuyor. Doğa biraz debeleniyor yatakta. Gülmekten ölüyorum hareketlerine :) bir süre sonra debelenmekten yorulup uyuyakalıyor. (Maşallah maşallah maşallah!)