29 Kasım 2011 Salı

Aktivite Mevzuusu

Çevremdekiler soruyor aktivite yapıyor musun diye. Aktivite nedir yahu? Modern annelerin çocuklarıyla vakit geçirmeye ve kendilerini tatmin etmeye verdikleri isim bana göre. Ben ilgi, sevgi, paylaşım diyorum, aktivite demiyorum. Sevmiyorum aktivite lafını.

İllaki öyle söylemem gerekiyorsa "Evet bütün gün aktivite yapıyoruz." Bütün günü çocuklarla doyasıya geçiriyorum. Sürekli konuşuyorum, sürekli oynuyorum, sürekli yenilik peşindeyim. Bugün ne gösterebilirim, ne öğretebilirim, nasıl ilgilerini çekebilirim, ne katabilirim onlara diye düşünüyorum. Dışarı çıksam da hep onlarlayım. İki mağaza gezemiyorum, onlar varken içimden gelmiyor. Geçen Palladiumdaydık. Doğduklarından beri en sık gittiğimiz yerlerden biri, eve yakın olduğundan. Benettonun önünden geçiyoruz, camında renk renk kar taneleri var. Deniz ve Doğa yürüyor. Aaa bakın şurdaki çiçeklere diyorum. Sonra eğiliyorum camın önüne. Sarı çiçek nerede diyorum. Deniz hepsini gösteriyor tek tek. Doğa bi kar tanesi gösteriyor pembee diye bağırıyorum. Başka bi tane gösteriyor maviiii diye bağırıyorum. Ve dünya umurumda değil. Etraftakilerden durup seyreden oluyor :) Banane. Ben Doğa ve Deniz'le oynuyorum. Orada sadece bir cam ve çiçekler var ama biz eğleniyoruz işte bunla bile. Bu da modern annelerin resim aktivitesinden daha kıymetli geliyor bana. Ha biz resim çizmiyor muyuz? biz de resim çiziyoruz. Boya kalemlerimiz var, kalın uçlu ispirtolarımız var, parmak boyalarımız var. Çoğunlukla kalemi tercih ediyorum şu anda, diğerlerine daha hazır değiller. Kitap okuyoruz. Bol bol, en bolundan hem de :). 6 aylıkken aldığım kitaplarda bile hala bakacak gösterecek bişeyler buluyoruz. Müzik açıp dans ediyoruz. Top oynuyoruz. Bebek oynuyoruz. Araba oynuyoruz. Çoraplarla oynuyoruz. Şapka çekmecesini açıp karıştırıyoruz. Her yeri karıştırıyoruz. Bunları yaparken ben hep onlarlayım ve atıyorum çorabın üstündeki bişeyi gösteriyorum. Ya da baskeeet yapıyoruz. O an aklıma ne gelirse artık :) Yani çocuklar ne istiyorsa ona göre şekilleniyor günümüz. Masalarının başına kendileri gidip kalem istiyorlar, o zaman resim çiziyoruz beraber. Saklambaç oynamak istiyorlar, elimi tutup perdenin arkasına gidiyorlar, anlıyorum saklambaç oynamak istediklerini, onu oynuyoruz. Biraz onlar saklanıyor biraz ben saklanıyorum. Yakalamacılık oynuyoruz. Parka gidemediğimizden salıncak kurdum odalarına, salıncakta sallanıyoruz. Camdan gelen geçene bakıyoruz, onun şapkası bunun çantası, çocuklar top oynuyo, koşuyo, derse giriyo, köpek havlıyo nasıl havlıyo. Sürekli konuşma, konuşturma, anlatma, gösterme. Sonuç: Her halttan haberleri var, herşeyi biliyorlar, herşeyi derken ciddi olarak herşeyi. Ve bunları öğrenirken son derece eğleniyorlar, en güzeli de bu..

Söylemek istediğim şu: daha 1.5 yaşına yeni gelecek olan iki tane çocuğum var ve şu an onlara verebileceğim en iyi şey birlikte güzel ve kaliteli zaman geçirebilmek. Gerisini onlar hallediyor zaten. Yoksa o aktiviteymiş bu aktiviteymiş bana manasız geliyor açıkçası. Zaten o aktivitelerin hepsini 2-3 yaşlarına geldiklerinde kreşlerde booool bol yapacaklar.

Neyse geçiyorum bu mevzuuyu :) Gelişmelere gelince;

 Denizciğim artık şekilleri tanıyıp kendisi bulup atabiliyor uygun yere. İsimlerini bildikleri şekiller: kare, dikdörtgen, üçgen, hilal, daire, yıldız, kalp, altıgen. Doğacığım henüz kendisi tanıyamıyor, ona ben gösteriyorum öyle atıyor uygun yere. Fakat hepsini kitaptan gösterebiliyor. (Gündüz böyle yazdım, sonra akşam üzeri Doğa ile oynarken fark ettim ki Doğa da şekilleri tanımaya başlamış, kendisi bulup atabiliyor uygun yere :))

Deniz geçen hafta düdük çalmaya başladı. Düdük paylaşılamayınca haftasonu pazardan bi düdük daha aldım :)

İkisi de geri çekmeli arabaları çekip bırakıyor. Mekanizma anlaşıldı :)

Konuşma çabalarına devam. Her türlü sesi çıkarmaya çalışıyorlar. Oynarken sürekli tekrarlıyoruz birlikte. Doğa'dan çok güzel kelimeler çıkıyor. Oğluşumdan ilk heceler çıkıyor genelde :) o da bi süre sonra başlar.

En önemlisi, bir haftadır akşamları kendi yataklarında uyumaya başladılar. Hep yerde uyutup yataklarına alıyorduk. Bir akşam Deniz yatağını gösterdi, ben de yatağında mı uyumak istiyo acaba diye yatağına aldım. Sonra sürekli ayağa kalktı, ben yat oğlum koy kafanı yastığa oğlum dedim. Bu böyle 10 dk sürdü. Herhalde uyumayacak dedim. Tekrar yere aldım, yattım yanına. Sonra gene yatağını gösterdi. Geri yatağına aldım. Bu sefer Devo oturdu başına. Yat oğlum şöyle oğlum böyle oğlum. Bi süre sonra yattı ve uyudu. İkinci akşam Doğa'yı da yatağına aldık. O da kendi yatağında uyumaya başladı. O gün bugündür akşamları yataklarında uyuyorlar. Şehnaz ya da ben ortalarına oturuyoruz. Uyuyunca odadan çıkıyoruz. İnşallah böyle devam eder.

Deniz'in diş çıkartma dertleri devam ediyor. 2 yaşa kadar sürecek sanırım hepsini çıkarması. En son iki tane kök diş çıkardı aslan parçası :)

Bu aralar oyuncaklardan çok hareketli oyunları seviyorlar. Saklambaç gibi, yakalamacılık gibi. Bol bol koşuyoruz evin içinde. Enerji maksimum :) Ben çok yoruluyorum o ayrı :) Şehnaz da tabii..

Aklıma gelenler bu kadar. Buyrunuz size Deniz ve Doğa resim yaparken...sol alt köşedeki fotoğrafa dikkat :) Deniz elinin şeklini çiziyor :):)

İstanbul Akvaryum'daydık

Geçtiğimiz haftasonu Pazar günü sabah erkenden düştük yollara. Atatürk Havalimanı'nın yakınında olan (yani bizim için çoook uzakta olan) İstanbul Akvaryum'a gittik. Giriş kişibaşı 23 TL ödedik. Pahalı ama görmeye değer. Tabii biz çocuklara balıkları göstermekten kendimiz pek bişey okuyamadık. Çocuksuz gidilse daha uzun vakit geçirilebilir, şöyle sindire sindire :)
Sabah gitmekle iyi etmişiz, sonrasında kalabalıklaşmaya başladı. Biz çocuklarla rahat rahat gezdik erken gidince. İlk başta şaşırdılar nereye geldik diye, ortam karanlık biraz :) Alışınca o balık senin bu balık benim :) Epey bi seyrettiler balıkları. Deniz fotoğraf çekerken bile bakmadı makinaya, gözü hep akvaryumlardaydı. Bir noktadan sonra uykuları geldi. Deniz uyudu biraz, Doğa uyuyamadı, biraz mızırdandı. Öğle uykularının saati kaçtı yani :( Eve gelince uyudu ikisi de. Velhasıl sorunsuz bir gün geçirdik :) Çocuklara da değişiklik oldu, iyi oldu :)

Gittiğimizden beri soruyorum balıklar nasıl yüzüyodu? :) Ellerimle gösterip "Böööyle böööyle yüzüyooo :)" diyorum. Deniz ve Doğa da gösteriyor şimdi :)


21 Kasım 2011 Pazartesi

Bildiğimiz sorular

İlk başta "Nerede" yi öğrendiler. Şimdilerde buna pek çok soru kelimesi eklendi. Kelime dağarcıkları da kitaplar, sürekli konuşma, sürekli oynama, sürekli bişeyler gösterme sayesinde çok fazla gelişti. İşte bildiğimiz soru kelimelerine örnekler :)

Hangi:
Hangi bebek üzgün?
Hangi bebek mama yiyo?
Hangi bebek gülüyo?
Hangi çizme kirli?
Doğa ve Deniz kitaptan parmakla gösterir.

Hangisi:
Hangisi oley yapmış? Hangisi alkış yapıyo?
Hangisi sarı? Hangisi pembe?
Hangisi temiz?
Hangisi toka takmış?
Hangisinin çantası var?
Hangisi Deniz'in yatağı?
Hangisi Doğa'nın sandalyesi?
Doğa ve Deniz kitaptan parmakla gösterir.

Kim:
Bu sorunun cevabı nedense hep beee :) ben yani. Herşeyi kendileri yapıyor nedense :)
Bu arabayı kim aldı sana? Beee :)
Kim pırt yaptı? Beee :) (doğru cevap!)
Bu suyu kim döktü? Beee :) (suç üstlenilir, asla inkar yok :))
Kim mama yemek ister? Beee :)
Kim banyo yapmak ister? Beee :) (Anne: banyo yapmak isteyen havlusunu alsıııııın, banyoya götürsün)

Kimin:
Bu sorunun da cevabı hep beee. benim yani.
Bu önlük kimin? Beee :)
Bu telefon kimin? Beee :) (çoook uzun bir süre senin telefonun olmayacak boşuna heveslenme!)
Bu kitap kimin? Beee :)

Nasıl:
Bebek nasıl gülüyo? Ha ha ha :)
Bebek nasıl ağlıyo? Hüüüü :)
Bebek Koala nasıl atlamış suya? Paaat :)
Nasıl Alo yapıyosunuz? Eller kulağa gider :)
Anne öksürür, nasıl yaptı anne? öhö öhö :)
İnek nasıl ötüyo? Mööö
Doğa parkta nasıl oynadı kumlarla? Eller havaya :) (Doğa parkta kumları saçına başına atar çünkü :))

Ne yapıyo:
Alkış yapan bebek gösterilir, Bu bebek napıyo? Doğa ve Deniz alkış yapar.
Ağlayan bebek gösterilir. Bu bebek napıyo? Hüüüü
Köpek nasıl yapıyo? Hav hav hav
Kedi nasıl yapıyo? meeev
Tren nasıl gidiyo? çu çu çu

Ne:
Dikdörtgen gösterilir, Bu ne Doğa? dötdötden :)
Balon gösterilir, Bu ne Deniz? baaaa :)

Ne Renk:
Pembe gösterilir, bu ne renk? Peeee
Mavi gösterilir bu ne renk? Maaa
Mor gösterilir, bu ne renk? mooo
şu an sadece bunları söyleyebiliyorlar, ama nerede diye sorsam Deniz bütün renkleri bilmekle beraber doğacığım ısrarla renkleri öğrenmiyor :) İnanır mısınız kitapta renkler sayfasına bakmak bile istemiyor. Babaannesi haftasonu palyaço oyuncağımızla gösterdi renkleri ama gene yok gene yok :) Üstüne mi düştüm diyorum, düşmedim, belki de Deniz bilirken o bilemediğinden mi oldu, bilmiyorum. Neyse zamanla öğrenir napalım :)

Nerede:
Her türlü nerede sorusuna karşılık her çeşit nesne parmakla gösterilir :)
Çekmeceli dolabımız nerede?
Gardrop nerede?
Mavi araba nerede?
Annenin kitabı nerede?
Lambalar nerede?

Başka:
Lamba nerede oğlum? Deniz parmakla gösterir. Başkaa? diğer lambayı gösterir. Başkaa? Diğer lambayı da gösterir.

14 Kasım 2011 Pazartesi

Akıllı bıdık Deniz :)

Lemisciğimin Doğa ve Deniz'e getirdiği oyuncak bir ev var. O evin 4 üyesi var. Biz onlara anne, baba, Ali ve Ayşe diyoruz. Bi eğleniyoruz bi eğleniyoruz o evle oynarken :) Bugün evin içindeki tuvaleti gösterdim Deniz'e. Dedim ki burası tuvalet, Ali buraya çişini yapıyo, kakasını yapıyo, sonra lavaboya gidiyo. Lavabo da var evin içinde. Lavaboda ellerini yıkıyo. 2-3 kere anlattım. Deniz napsa beğenirsiniz? Sehpanın üzerinde duran bez kutumuzu gösterdi :) Deniz beze yapıyomuş çişini :) Nasıl bi çıkarımdır bu :):) Ali tuvalete yaparmış, Deniz beze :) Yaş: 15 aylık. Anlama, düşünme ve anlatma :):)

Çoook fena bunlar çook..

Kurban Bayramı ve ilk uçak seyahati

Kurban Bayramı'nda Antep'teydik, ablamda :) Ne zamandır gitmek istiyorduk ama çocukların çok küçük olması yüzünden uçak seyahatine bi türlü cesaret edememiştik. Gidişte annem, ben, babam, Deniz ve Doğa gittik. Devo ve Orkun akşam iş çıkışında geldiler. İlk uçak seyahatini babasız yaptık yani. Dolayısyla bütün yük benim omuzlarımdaydı. Bi de annemin tabii ki :) Uçakta en öndeydik, business classtan almıştık biletleri. İyiki de öyle yapmışız. Lakin iki çocukla ekonomi sınıfı çok vahim olabilirdi bizim için. Herkesle birlikte sıraya girdik. Herkesle birlikte bindik ve tabii o durumda bizimkiler o kalabalıktan ve yığınla yabancıdan korktular. Uçağa biner binmez çılgıncasına ağlamalar oldu :( Annemde bile durmadılar. İkisi de bana yapıştı. Panik olmadım, panik olsam olay çığırından çıkardı. İkisini de kucağıma oturttum, açtım THYnin dergisini. Aa orda top var burda abla var, ablanın şapkası şöyle bilmemnesi böyle derken sustu ikisi de. Yani dergiyle sustular :) Yolculuk boyu rahattık. İkisi de sakindi gayet. Binerken tek dert yığınla insanın üstlerine üstlerine gelmesiydi. Biri annemin biri benim kucağımda gittik. Gaziantep havaalanına indiğimizde ablam bizi bekliyordu. Arabaya bindik ve binerbinmez Doğa da Deniz de uykuya daldılar. Yani başlangıcı maceralı ama sonrası gayet iyi bir yolculuk geçirdik :) İniş ve kalkışta bi problem yaşamadık. Denizciğimin midesi hassas diye binmeden bir saat önce bir ilaç vermiştim, mide problemi de olmadı.

Ablamda çoook güzel bi 4 gün geçirdik :) Ailece biraradaydık. Tahir'in annesi ve kardeşi de bizle beraberdi. Baya kalabalıktık yani :) Şehnaz yanımızda yoktu ve ona rağmen aşırı yorulmadım. Çocuklar da maşallah bi güzel uyudular, bi güzel yediler. Havası mı yaradı nedir bilmiyorum. Ama eve döndükten sonra gündüz uykusuna itirazlar, yemeklere itirazlar başladı.

Bayramın ilk gününde kavaklığa gittik. Ağaçlar sararmış, her yer sarı yapraklarla dolu. Çok güzeldi bu mevsimde. Hava biraz serindi çocuklar üşüyecek diye korktum baya. 1 saate yakın dışardaydık. Ordan Devo'nun Şaziye halasına ziyarete gittik. Biraz oturduk. Deniz bir süre sonra açıldı, salonu dolaştı. Doğa hep dizimin dibinde durdu. Kimseye de yanaşmadı. Yapışık kaldık gene :)

Bayramın ikinci gününde Devo'nun Hayriye halasını ve Devo'nun babasının dayısını ziyaret ettik. Sonrasında ablamdaydık hep. Bayramın üçüncü günü de evdeydik. Akşamında Bayazhan diye bir restorana gittik. Mekan çok şık olmakla birlikte, bayram yüzünden miydi bilmiyorum servis çok yavaştı. İlk defa çocukları o saatte dışarı çıkardım. Doğa restorana girince uyuyakaldı. Deniz yemek boyunca mızırdandı, dans ettim oğluşumla, pişpişledim, yok :) uyumak bilmedi. Yemeğin sonunda uyuyakaldı. Ben pek bişey yiyemedim :) ama olsun, hep birlikte bi yere gitmiş olduk. Zaten alıştım artık yememelere uyumamalara, dert etmiyorum. Tek derdim çocukların orda bişey yiyemeden uyuması oldu :( Deniz gene yoğurt ve ekmek yedi en azından. Doğa aç aç uyudu :( Sonrasında kızdım kendime çok. İlk defa kendi keyfimiz için çocukların düzenini bozduk, onda da içim rahat etmedi açıkçası.

Ertesi gün İstanbul'a döndük. Uçağımız öğleden sonra iki buçuktaydı. Devo, ben, Orkun ve çocuklar beraber döndük. Gene business classtaydık ama bu sefer akıllılık edip uçağa en son bindik. Böylece çocuklar o çılgınlığı bi daha yaşamadı. Yol boyu oynadık kitaplarımıza baktık, uçağın dergisine baktık gene. Devo yemekler geldiğinde baya düşünceliydi :) ne düşünüyosun dedim. Biz ne yapıyoruz diye düşünüyorum dedi. Orda koptum ben :) sen gene bişey görmedin, şu an gayet sakinler dedim :)

Dönüşte Doğa çok sakindi maşallah. Deniz de sakindi fakat son 15-20 dk durup durup ağladı. Öndeki adamı gösterip durdu. Korktu mu yoksa midesi mi rahatsızlandı anlayamadım. Ertesi gün kustu baya bi. Belki de rahatsızlandı. Dönüşte ilacı zamanında veremedim, yarım saat önceden verebildim. Belki de ondan oldu bilmiyorum. Neyse çocuk işte, ağlaması da rahatsız olması da normal.

Velhasıl çok da kötü bişey yaşamadık benim gözümde. Ağlamaları da normaldi. Beklediğim gibiydi açıkçası. Devo biraz tırstı ama tırsacak da bi durum yoktu :) Herşeyden korksak hiçbi yere gidemeyiz.

Çocukların macerasından başka; bu bayram bizim için özeldi. Önemliydi. Orkuncuğumun askere gidecek olması ve hepimizin birarada olması açısından. Valla kimse alınmasın ama hiiiiiiiiiiiiiiç mi hiç istemiyorum gitmesini. İçim rahat değil... ve düşünmek istemiyorum. Düşününce üzülüyorum çok. Orkun bizim en küçüğümüz, kıymetlimiz, canımız. İnşallah sağsalim gidip dönecek ve biz hayatımıza kaldığımız yerden devam edeceğiz. Ne diyim, Allah bu ülkede söz sahibi olanlara akıl fikir versin. Nasıl bir ülkede yaşadığımız belli. Bu olayların nereden geldiği kimlerin bu olaylardan ekmek yediği belli. Yıllardır hiçbir şey değişmedi ve değişecek gibi de durmuyor. Düşünüyorum Deniz büyüse ve askerlik zamanı gelse naparım. Yollamak istemeyeceğimden eminim. Yollamamak için her yolu deneyeceğimden de eminim. Çünkü BİZ bunu hak etmiyoruz. Daha fazla da bişey yazmayayım, nolurnolmaz, başıma bi iş gelir değil mi? Bu demokratik(!) ülkede kimlerin başına neleeeeeer neler geldi.......Sinirim geçmez....Eden bulsun inşallah.

Veeee bayram fotoğrafları...







3 Kasım 2011 Perşembe

15 aylığız :) hatta daha bile fazla :)

Doğa ve Deniz : Yaşasınnn! Oleeeyy! 15 aylık olduk :) Annem 18 aylık olmamızı ve uykularımızın biraz daha düzene girmesini iple çekiyor. Bi türlü yaranamıyoruz anneme, hayret bişey yaa..

Doğa: Annem bana pazardan düdük almış. Şöyle bi evirdim çevirdim, bu ne ki dedim. Annem dedi ki üfff yap. Bi üfledim, düüüt :) Ben çok sevdim, annem de gülmekten öldü :) Akşama da babama şov yaptım, ilk öttürüşümde babam koptu gitti. Çok mu komiğim ?

Deniz: Anneannem bana ahşap tokmak ve çivilerden almıştı. Önceleri denk getiremiyodum. Şimdi hepsini çakabiliyorum. Annem diyo ki el göz koordinasyonum süpermiş :) o ne demek yaa? ben sadece süper olduğumu anladım :) Bi de annem diyo ki aslan oğlum çak bi tane şu çiviye, bi çakıyorum bi çakıyorum. Allam adam oluyorum ben :)

Doğa: Annem bize ahşap yap boz almıştı. Eviriyodum çeviriyodum bi türlü o keçinin kafasını kafanın olduğu yere denk getiremiyodum. Artık bütün hayvanları bi güzel yerleştiriyorum. Yapıyorum bozuyorum yapıyorum bozuyorum. Süper bişey :)

Deniz: Hiç yerimde duramıyorum. Hep koşuyorum. Her gün kafamı bi yerlere çarpıyorum. Ağlıyorum. Anneme öptürüyorum. Anında acısı geçiyo. Sihir gibi bişey :) (yoksa naz mı desek?)

Doğa ve Deniz: Artık kıyafetlerimizi biliyoruz. Bazen annemin seçtiğini giyiyoruz. Bazen kendimiz seçiyoruz. İllaki seçtiğimizi giymek istiyoruz.

Doğa ve Deniz: Her türlü cümleyi anlayabiliyoruz :) Annem diyo ki oyuncak sepetinin oraya git. Arkasına bak. Orda pembe düdüt var. Minnie'nin düdütü. Onu getir. Gidiyoruz bulup getiriyoruz. Sonra annem bize diyo ki odanıza gidin, yatağınızın yanında su kaplarınız var, onları alın getirin. Koşuyoruz, alıp geliyoruz. Sonra annem bize diyo ki Ali ve Ayşe'yi evine götürün, yataklarına yatırın. Hemen götürüp yatırıyoruz. Sonra diyo ki Ali ve Ayşe uyandılar, hadi şimdi dans etsinler. Müziği açıyoruz dans ettiriyoruz. Annem bize akıllı bıdıklarım diyor :) Herşeyi anlıyoruz, Allam muhteşem bi olay :) Adım adım insan oluyoruz :) Yaşasssınnn :):)

Doğa ve Deniz: Banyo yapmadan önce annem hadi herkes havlusunu alsııın, banyodaki kitapların üzerine koysuuun diyor. Tutuşturuyor elimize havlularımızı. Neymiş efendim sorumluluk alalımmış. Anne biz çok küçüğüüüüz...küçüğüz ama kapıyoruz havlularımızı koşuyoruuuuz ve kitapların üstüne koyuyoruz. Sonra cup banyoya :)

Anne: Her geçen gün daha çok büyüyorlar, kendilerine daha çok şey katıyorlar, gelişmelerine ben bile şaşırıyorum. Eller gelişiyor, hareketler gelişiyor, tepkiler gelişiyor, kafalar uçtu gitti zaten :) Söylediğim her türlü şeyi anlamaları beni en çok şaşırtan şey. Bişeyin içini dışını altını üstünü bile biliyorlar. Evdeki herşeyi ama herşeyi biliyorlar. Algıları çok çok açık ve ben de bunu sonuna kadar kullanıyorum :) Onlara verdiğim bişeyi geri alabilmek beni çok çok mutlu ediyor. İkisinin de hastasıyım ve bir numaralı hayranıyım :) Her gece yatağa yatıyorum, yatmadan önce son kez gidip bakıyorum ikisine de, seviyorum uyandırmaktan korka korka, napiim tutamıyorum kendimi, odama dönüyorum ve Devo'ya dönüp "o kadar muhteşemler ki" diyorum. Ama her gece bu böyle..bütün gün beraber olmama rağmen sabaha kadar özlüyorum. Böyle bir sevgi var mı?
Ve şaşırıyorum, çocuk yapmak için neden bu kadar düşündüğüme :)